25 Şubat 2008 Pazartesi

Menopozda Ortaya Çıkan Şikayetler

Bu bölümde menopoz ve yaşlılıkta kadında meydana gelen değişimler ve yakınmalara biraz daha yakından bakalım ve bir sonraki bölümün sonunda daha detaylı bahsedeceğimiz hormon yerine koyma tedavisi yanında, bu yakınmaları azaltıcı önlemleri gözden geçirelim.
Adet düzensizlikleri : Yumurta ve hormon üretimindeki aksamalardan kaynaklanır. Üreme yeteneği azalır, ama sürer. Hem istenmeyen gebeliklerden korunmak, hem de adetlerin düzenini sağlamak için doktor önerisi ve kontrolü ile gebeliği önleyici haplar kullanılabilir. Ancak adetleri düzensiz olan her hanımın doktora başvurması gereklidir.

Sıcak basmaları ve terleme nöbetleri : Belden yukarıda, özellikle yüz ve boyunda hissedilir. Çoğunlukla ciltte bir pembelik, ısı artışı ve terleme ile birliktedir, nabız sayısında da artış vardır. 3 � 6 dakika süren bu olayı genellikle bir titreme ya da ürperme takip eder. Soğuk terleme şeklinde de orta çıkabilir.
Böyle durumlarda, Sakin olmaya çalışılmalı,Derin nefes alma ve gevşeme egzersizi yapılmalı,Sıcak hava, alkol, kahve, çaydan kaçınılmalı,Giysiler hafif ve kolay değiştirilebilir olmalıdır.Ayrıca soğuk kopmreslerle soğutma da yapılabilir.
Sinirlilik, yorgunluk, depresyon, aşırı hassasiyet, kendini hasta hissetme, uykusuzluk :Burada ortaya çıkan yeni bir döneme girişin getirdiği negatif duygulardır. Üreme yeteneğinin kaybedilmesi, alışılan adetlerin kesilmesi, yaşlanma, cazibenin kaybedilmesi korkusu bu olayları uyarır. Kimi zaman ilaçla yardım gerekir. Daha önceden var olan psişik bozukluklar yeniden ve artarak ortaya çıkabilir. Kimi zaman da genç kızlığa özenti gelişebilir.B vitamini (ilaç, tahıllar),C vitamini,E vitamini,Bitkisel çaylar,Sarımsak hapları yararlı olabilmektedir.Baş ağrısı, sırt ve kas ağrıları, hastalık hastalığı, çarpıntı, gaz sancıları:Östrojen azalmasına bağlı olarak kaslarda biriken laktik asid kolay yıkılamaz.Kilo artışı: Vücut ihtiyaçları değiştiğinden beslenme de değişmelidir. Eski alışkanlıkla aynı beslenme düzeni sürerse kilo artışı hemen ortaya çıkar. Yağlı, tuzlu ve karbonhidratlı yiyeceklerden kaçınılmalıdır.Her yemekte protein ve yeşil sebze ve meyve bulunmalı,Kahve, çikolata ve benzerlerinden kaçınılmalı,Atıştırma yasağı olmalı,Egzersiz yapılmalıdır.Vücut şeklinin değişmesi: Kalça ve memelerdeki yağ dokusu azalırken, omuzlar, bel ve sırtın üst kısımlarında yağlanma artar, kalınlaşma olur.B6 vitamini,Egzersiz vücut şeklini korumada etkili olacaktır.Vajinitis :Östrojen azalması ile vajenin sahip olduğu bakteri içeriği değişir, enfeksiyonlara karşı direnç azalır. Bu akıntıların artması demektir.Topikal hormon kremleri,Sık çamaşır değiştirme,Pamuklu, nem emici çamaşırların kullanılması, vajenin mikroorganizmalara direncini artıracaktır.Vajinal kuruluk ve ağrılı cinsel ilişki: Östrojen azalması, vajen salgısında ve vajeni döşeyen epitel katlarında azalmaya yol açar, bu ise cinsel ilişkide olması gereken kayganlığın ortaya çıkışını engeller ve ilişki ciddi ağrılara, hatta kanamalara neden olur.Topikal hormon kremleri,Düzenli cinsel ilişki şikayetleri azaltır.İdrar kaçırma, sık idrara çıkma : östrojen eksikliğinden, idrar yolunun alt kısımları da etkilenir ve kısalır. Bu durumda sık sık idrara gitme ihtiyacı olur ve hatta geceleri idrar yapma ihtiyacı ortaya çıkar. Çok ve zor doğumlarla zaten deforme olmuş ve aşağıya doğru yer değiştirmiş idrar kesesinin de hormon eksikliği ile biraz daha sarkması, öksürmek ve aksırmakla, ıkınma ile istemsiz olarak idrar kaçmasına neden olur.Topikal hormon,Mesane jimnastiği,Değişik operasyon teknikleri ile bu durumu önlemek veya düzeltmek mümkündür.Dış genital bölgede kaşıntı: Östrojen eksikliği vulva derisinde de incelme ve elastikiyet kaybına yol açar. Bu kolay enfeksiyon gelişmesine ya da irritasyonuna neden olur. Bazı incelemelerden sonra topikal hormon veya steroidli kremler kullanılabilir.Rahim sarkması: İdrar kesesi gibi rahminde aşağıya doğru yer değiştirmesi hormon eksikliği ile artar. Eğer vajen içinde kalıyorsa ve cinsel ilişkiyi etkilemiyor, idrar problemine yol açmıyorsa temizliğe uygun davranış yeterlidir. Ancak vajen dışına çıkacak ölçüde sarkma varsa ve üstelik sürtünmeye bağlı olarak yara açılmışsa, operasyon gereklidir. Çok ileri yaşlarda ise operasyon yerine, pesser denilen cihazlarla rahim yerine itilir ve orada tutulur.Ciltte kırışma, incelme: Hem hormon azalması, hem de yaşla, ciltte yer alan kollajen ve elastik lif sayılarında azalma olur. Giderek cilt kalınlığı azalır. Bu arada ciltaltı yağ dokusu ve ter bezlerinde de azalma ile kuruluk gelişir. Bütün bunlar cildin kırışmasına ve sarkmasına yol açar. Şişman hanımların yağ dokularının fazlalığı ve burada üretilen östrojen cildin gergin ve nemli olmasını sağlar. Sigara cildin kan dolaşımını bozarak hasarı artırır. Önlem için ;Sigara azaltılmalı,Güneşten korunulmalı,Günde en az 8 bardak su içilmeli,Yağlı kremlerle cilt masajı yapılmalı,C vitamini alınmalıdır.Saçlarda incelme, yüz kıllarında kalınlaşma: Östrojen yapımı azaldıkça erkeklik hormonu olan androjenler baskınlaşır ve kıllarda değişiklikler olur.Osteoporoz ( kemik erimesi ): Kemiğin ana yapısı içinde yer alan ve dayanıklılık ve sertliğini veren kalsiyum mineralinin kaybı ve yerine konamaması halidir. Nedenini yine hormon eksikliğidir. Yaşa bağlı olarak hem erkekte hem de kadında 55 yaşından itibaren beklenilen azalma kadınlarda menopoz ile önceden başlar. Kemik kırıkları ve bunlara bağlı sakatlık ve ölümlerin çok önemli bir nedenidir.Menopoz sonrası ilk 3-4 yılda hızlı bir kayıp vardır. O güne kadar ki yaşam biçimi ve içinde yer alan hazırlayıcı faktörler, riskler kemik mineral kaybının gelişiminde ve hızlı olmasında rol oynar;Buluğ çağının geç başlamasıErken menopoz, adetlerin başka nedenlerle de olsa erken kesilmesiHiç doğurmamış olmakKötü beslenme (kalsiyumdan fakir, kafein, protein ve tuzdan zengin diyet)Ailevi yatkınlıkAlkol, sigara kullanımıFizik aktivitede azlıkSteroid, epilepsi ilaçları, tiroid ilaçlarıSirozAdet düzensizlikleriOmurgalarda çökme sonucu boy kısalması, kamburlaşma, sırt ağrıları, kırıklar en sık görülen belirtilerdir. Bunları önlemek için ;
Fizik aktivite artırılmalı,Alkol ve sigaradan kaçınılmalı,Uygun aralıklarla (2 yıl) kemik mineral yoğunluk ölçümü yaptırılmalı,Büyüme çağından itibaren yeterli kalsiyum alınmalı (2 su bardağı süt, kuru baklagiller, pekmez),Menopoz döneminde günde 4 bardak süt ya da 1500 mg. kalsiyum alınmalı,Beslenme düzeninde en az hayvansal besinler kadar bitkisel besin bulunmalı,Tuzdan kaçınılmalı,Aşırı zayıflık, aşırı şişmanlık olmamalı ve engellenmeli,Hekim tavsiyesi ve düzenlemesiyle D vitamini alınmalı ve her gün 15 dakika güneşlenilmelidir.Eklem ağrıları : daha önce var olan osteoartrit ağrıları, menopozla birlikte artar. Östrojenle 2-3 hafta içinde hızla azalır. Uygun eklem egzersizleri yapılmalı.Kalb ve damar hastalıklarında artış : Menopozla birlikte azalan östrojen hormonu, kan yağlarında değişime yol açar. Yüksek dansiteli lipoproteinler (HDL-iyi kolesterol), azalırken düşük dansiteli lipoproteinler (LDL- kötü kolesterol) artar. Bu değişim damar sertliklerine (ateroskleroz) yol açar. Bunun sonucunda koroner kalb hastalıkları, yüksek tansiyon ve miyokard enfarktüsü görülme sıklığı artar. Menopoz öncesi 3 erkeğe karşılık 1 kadında bu tür hastalıklara rastlanırken, menopoz sonrası bu eşitlenir. Risk faktörleri şunlardır;SigaraAilevi yatkınlıkÖnceden kolesterol yüksekliğiŞeker hastalığıErken menopozFizik aktivite azlığıYüksek tansiyonÖnlemler ;
Sigara azaltılmalı,Stresten kaçınılmalı,Şeker hastalığı iyi tedavi edilmeli,Uygun egzersizler düzenli olarak yapılmalı,Uygun beslenme uygulanmalıdır.Miyomlar; Menopozla birlikte küçülürler. Eğer başkaca bir yakınma yoksa tedaviye gerek yoktur.
Postmenapozal kanama: Son adet kanamasından 1 yıl sonra ortaya çıkan adet kanaması ya da lekelenmelere denir. Bu kanamaların 1/3�ü atrofik endometriuma, 1/3�ü endometrium kanserine, 1/5�i poliplere, 1/5�i de hormonlara bağlıdır. Jinekolojik muayene, servikal yayma (smear), endometrial parça alma (biyopsi), ultrason ve gerekirse daha ileri tetkiklerle tanı konmalı ve gereği yapılmalıdır.

MYOMLAR

Myom nedir?
Myomlar rahim düz kaslarından gelişen iyi huylu urlardır. Kadınlarda en sık rastlanan iyi huylu tümörlerdir. Doğurganlık çağındaki kadınların %20-25�inde mevcuttur.Ençok 50�li yaş gruplarındaki kadınlarda izlenmektedir. Çocuk istemi olan kadınlarda myom bulunması daha özel ve dikkatli takibi gerektiren bir durumdur.
Risk faktörleri nelerdir ?
Myomların oluşması için çeşitli risk faktörleri araştırılmıştır. En önemli risk faktörleri; hiç doğum yapmamış olmak, yumurtlamanın olmamasına bağlı olarak gelişen karşılanmamış östrojen yapımı, şişmanlık ve ırktır. İdeal vücut ağırlığının üzerindeki her 10 kilogram için risk %10 artmaktadır. Beyaz kadınlarda siyah ırka göre 3,9 kat daha sık görülmektedir. Myomu olan hastalarda genellikle bir aile öyküsü vardır, bu da myomların gelişiminde bazı kalıtsal faktörlerin rol oynamasına bağlıdır. Rahimde myom gelişimi riskini azaltan en önemli faktör ise doğum kontrol hapı kullanımıdır.
Myom nedenleri nelerdir ?
Myom gelişimini başlatan faktörler henüz kesin olarak bilinmemektedir. Myom gelişimi ile hormonların bağlantısı olduğunu gösteren kanıtlar vardır :
1-Ergenlik öncesi myom gelişimi çok nadirdir.
2-En sık rastlandığı dönem yumurtlamanın bozulduğu, östrojen üretiminin karşılanmadığı menopoz öncesi 40�lı yaşlardır.
3-Menopozdan sonra myomların büyümeleri durur veya geriler.
4-Myomlara östrojen fazlalığına bağlı olarak gelişen diğer hastalıklar yani yumurtlama bozuklukları, hiperplazi (rahim iç duvarının kalınlaşması) ve polipler eşlik eder.
5-Myomlar kadınlık hormonlarından progesteronun yüksek olduğu gebelik döneminde hızlı büyürler.
6-Kadınlık hormonlarını baskılayan ve adeta menopoza benzer durum yaratan ilaçlar myomları küçültür.
Myom çeşitleri nelerdir ?
Myomlar rahimin değişik bölgelerinde bulunabilir. Rahimi tamamen büyüten myomlar olduğu gibi, rahim boşluğuna uzanan myomlar (submüköz myom), rahim duvarı dışına uzanan myomlar (subseröz myom) ve hem rahim duvarını kalınlaştıran hem de rahim boşluğuna doğru uzanan myomlar (intramural myom) gelişebilir. Bazı hastalarda tek bir myom mevcutken bazılarında çok sayıda myom görülebilir. Myomlar çok büyük çaplara ulaşabilir ve bazı durumlarda göbeğe kadar uzanan büyüklükte bir ur oluşturacak kadar büyürler. Rahim boşluğuna doğru gelişen myomlar rahim yüzeyini arttırdıkları ve düzensiz rahim duvarı dökülmelerine yol açtıkları için adet (regl) kanamalarının artması, uzaması veya düzensiz kanamalar olması şeklinde belirti verebilirler. Myomların hızlı büyümesi durumunda myomların damarları ile beslenmesi bozulur ve myomlarda dejeneratif değişiklikler ortaya çıkar. Bu dejeneratif değişiklikler kendini özellikle ağrı ile ortaya çıkarır. Bazı myomlar rahim duvarına ince bir sap ile bağlıdırlar ve bu sapın kendi etrafında dönmesi (torsiyon) nedeniyle beslenmeleri bozulur ve ağrı şikayeti ve hatta daha ileri hallerde acil hastaneye başvurmayı gerektirecek belirtiler verebilirler. Rahim boşluğundan gelişen bazı myomlar ise rahim ağzını geçerek hazneye (vajene) doğru uzanırlar (vajene doğmuş myom).
Myomlarda görülen belirti ve şikayetler nelerdir ?
Normal kadın doğum muayenesinde myom tesbit edilen hastaların hemen endişelenmeleri ve korkulara kapılmaları gereksizdir. Kadınlarda oldukça sık görülen myomlar her zaman bir belirti vermeyebilir. Myomu olan kadınların sadece %20-30�unda myoma bağlı şikayetler ortaya çıkar. Bu nedenle tüm myomların tedavi edilmesi gerekmemektedir, myomların çoğunda düzenli aralıklarla 6-12 ayda bir kadın doğum kontrollerinin yapılması yeterlidir.
Myom tedavisi nasıl yapılır ?
Aşağıdaki durumlarda myomların tedavisi gerekmektedir:
1-Myoma bağlı olarak kanama, ağrı veya mesane (idrar torbası) ve rektuma (kalın barsak son kısmı) baskı olması
2-Menopozda olan hastalarda myomda büyüme
3-İdrar yollarına baskı ve idrar akışında güçlük ortaya çıkması
4-Myomun kendi sapı etrafında dönmesi (torsiyon)
5-Myoma bağlı olarak karın boşluğunda sıvı toplanması
6-Myomda dejeneratif değişikliklere bağlı olarak ortaya çıkan akut karın tablosu (bulantı, kusma, karında hassasiyet, gaz çıkamada güçlük)
7-Rahim ağzından hazneye uzanan myom (vajene doğmuş myom)
8-Myomun rahimi üç aylık gebelik büyüklüğüne kadar büyütmesi
9-Çocuk olmasına myomun engel olduğu durumlar
Gebeliklerin %3�ünde gebelikle birlikte myom da tesbit edilir. Gebelikle birlikte myom bulunduğu hallerde myomun büyüklüğü, rahimde yerleşmiş olduğu yere bağlı olarak düşükler, erken doğum, eşin (plasenta) erken ayrılması, doğum sonu kanama ve iltahaplanma ortaya çıkabilir.
Myoma bağlı kanamalar uzun sürerse kansızlığa yol açabilir. Bir çok myomlu kadının hastaneye geliş nedeni uzamış, artmış veya düzensizleşmiş adet kanamaları ve kansızlıktır. Çocuğu olmayan hastalarda da myomlar myomun büyüklüğü, yerleşim yerine göre çocuk olmasını güçleştiren bir neden olarak karşımıza çıkabilir.
Myomların tedavisi cerrahidir. Myom cerrahi tedavisi öncesinde kadınlık hormonların baskılayıp adeta bir menopoz yaratarak myom çapında küçülmeye neden olan bazı hormonal ilaçlar kullanılabir. Bu ilaçların myomları küçültücü etkisi geçicidir, bu ilaçlar bırakıldıktan 6 ay sonra myomlar eski çaplarına dönerler. Bu nedenle bu ilaçlar ancak cerrahi girişim öncesi bu cerrahi girişimi kolaylaştıracaksa verilebilir. Bu ilaçların menopoza ve menopozun getirdiği sorunlara (ateş basması, uykusuzluk, haznede kuruluk, kemiklerde zayıflama ve benzeri etkiler) yol açmaları nedeni ile sürekli kullanımı mümkün değildir.
Myomlar doğurganlığın korunmak istendiği ve myomun rahimi koruyarak çıkarılabilmesinin mümkün olduğu hallerde tek olarak çıkarılabilinir (myomektomi). Bu işlem myomun yeri, büyüklüğü ve hastanın genel durumu göz önünde bulundurularak açık ameliyat veya endoskopik yöntemler (kapalı ameliyat) kullanılarak gerçekleştirilebilir. Çocuk olmaması nedeni ile myomlara cerrahi işlem uygulanılacak kişilerde cerrahinin getireceği yarar ile oluşturacağı yan etkiler iyice karşılaştırılmalı ve ameliyata ona göre karar verilmelidir. Myomektomi ameliyatının istenmeyen etkileri rahim boşluğunda bozulma, yapışıklık veya karın içi yapışıklarla tüplerin etkilenmesidir. Bu nedenle myomu olan ve çocuk isteyen hastalarda ameliyat öncesi tetkikler titizlikle yapılmalı (ultrasonografi, ilaçlı rahim filmi-HSG) ve ameliyatın yarar getireceği durumlarda cerrahi girişime karar verilmelidir.
Doğurganlık çağını geçmiş veya daha fazla çocuk istemeyen hastalarda ve rahimin korunmasının mümkün olamayacağı ileri derecede büyük myomlarda rahimin tümüyle alınması gerekebilir. Bu işlem de sıklıkla açık ameliyat şeklinde yapılır, uygun vakalar kapalı ameliyat (laparoskopi- endoskopi) ile gerçekleştirilir. Ameliyat öncesi hastaya myomların yerleri, rahimin büyüklüğü, ameliyat şekli, ameliyat sonrası görülebilecek durumlar ve ameliyat sonucu gelişebilecek olası durumlar gayet ayrıntılı bir şekilde açıklanmalıdır. Rahimi alınan kadınlar eğer doğurganlık yaşlarında ise ve yumurtalıklarında herhangi bir anormallik yoksa yumurtalıklar ameliyat sırasında alınmaz ve bu hastalarda ameliyat sonrası menopoz belirtileri ortaya çıkmaz. Hastalara ameliyat sonrasında da yapılan ameliyat ve ameliyat sonrası nasıl bir takip planlandığı ayrıntılı olarak açıklanmalıdır. Rahimin alınması ameliyatı (histerektomi) sadece doğurganlığı sonlandıran bir işlemdir, hastanın cinsel yaşamını sürdürmesine engel olmaz.
Myomu kadın doğum muayenesi sırasında tesbit edilen herhangi bir şikayeti olmayan ve doktorları tarafından herhangi bir tedavi önerilmeyen hastaların endişelenmesine gerek yoktur. Bu hastaların aslında tüm kadınların da uygulaması gerektiği gibi 6-12 ay aralıklarla düzenli bir şekilde kadın doğum muayenelerini yaptırmaları gerekmektedir. Hastaların çoğunda myomların zaman içerisinde kötü bir hastalığa dönüşeceğine dair korkular vardır. Myomlarda kanser gelişimi (leomyosarkom) oldukça düşük (1000�de 1�in altında) bir ihtimaldir, bu nedenle tüm myomların ameliyatla alınmasına gerek yoktur. Kadınlarda oldukça sık görülen myomları olan kadınların myomlarla ilgili belirtilere dikkat etmeleri ve düzenli kontrolleri yeterlidir.

Kadınlarda Sık Görülen Üreme Sağlığı Sorunları

Adet düzensizlikleri
Her kadının yaşamı boyunca zaman zaman adet kanamalarında düzensizlikler olabilir. Adet düzensizliği diyebilmek için bu durumun yineleyici nitelikte olması gerekir. Adetler 9 yaşından önce başlamışsa,
16 yaşına kadar meme gelişimi, tüylenme, vücut şeklinin değişmesi gibi, ikincil seks karakterleri denilen değişiklikler başlamamış ve henüz adet görülmemiş ise,
18 yaşına gelindiğinde ikincil seks karakterleri adı verilen değişiklikler başlamış, ancak henüz adet görme gerçekleşmemiş ise,
Adet kanamaları 21 günden daha sık, 35 günden daha uzun aralıklarla oluyorsa,
Adet kanamaları 7 günden uzun 1 günden kısa sürüyorsa
İki adet arasında kanamalar, lekelenmeler oluyorsa
Adet kanamaları aşırı miktarda oluyorsa
Bir yerde yanlışlık var demektir. Uzman hekimlerce, hepsi çok kolay tanınır ve tedavi edilebilir. Böylece bu bozuklukların kadınlarda ayapabileceği genel vücut sağlığını bozucu kansızlık gibi sorunların engellenmesinin yanında kadınların üreme sağlığında da oluşabilecek kalıcı bozuklukların önüne geçilmiş olunur. Akıntılar
Her kadınlarda hastalık olmayan normal bir akıntı olabilir. Bu nedenle kokusuz, kirli beyaz ve kilot yıkanırken kaynatıldığında leke bırakan bir akıntı korkutmamalıdır. Bu akıntının içinde bulunan, hormonlar etkisiyle dökülmüş hücreler, iç çamaşırı kaynatıldığında bir leke bırakır. Doğal olan bu salgı, yanlış olarak birçok kadınları telaşlandırır. Herkesin boyu ve kilosu nasıl aynı değilse salgı miktarı da kişiden kişiye değişir. Yinede akıntının normal olup olmadığının heki tarafından belirlenmesinde yarar vardır. Akıntı sarı-yeşil renkli ve kötü kokulu ise,
Beyaz çökelek peyniri gibi pütür pütürse ve ekşi kokuyorsa,
Şeffaf beyaz akıntı her zamankinden daha çok olmaya başlamışsa,
Beraberinde kaşıntı ve yanma hissi ve o bölgede kıazrıklık varsa,Bir sorun var demektir.
Akıntıların uzmanlarca tanınması ve tedavileri oldukça basittir. Bir uzman hekimin görüp doğru tanı koyması ve tedaviyi düzenlemesi gereklidir.

Karın ve kasık ağrıları
İç genital sistem iltihaplarının tanısı biraz zordur. Karın alt bölgesinde ağrı, hassasiyet olur ve bu süreç içinde ateş 38 derece ve üzerine çıkabilir.bu durumda yapılacak en doğru şey, bir uzman doktora başvurulmasıdır.
Bazı kadınlarda karın alt bölgesinde değişik şekillerde kendini gösteren ağrılar olur. Bunlar sanki bir ağırlık varmış gibi veya batar gibi yavaş yavaş başlayıp şiddetlenip, sonra geçen ve belli aralıklarla tekrar eden ağrılardır. Değişik nedenlere bağlı olabilir. Bu nedenle asla ihmal edilmemelidir. Bir uzman hekimce basit tanı yöntemleri ile çoğu kez ağrının nedeni bulunur ve tedavi edilir.
Kadınlarda çok sık görülen yumurtalık kistlerin büyük çoğunluğu basit kistlerdir. Kolayca kendiliğinden geçer. Asla telaşlanmamak gereklidir. Ancak böyle bir şüphede yapılacak en doğru iş, hemen uzman bir hekime gitmektir.

Tüylenme ve sivilceler
İstenmeyen tüylerde bir artış varsa lütfen epilasyondan önce bir hekime baş vurunuz, sebebini bulmak ve tedavi etmek oldukça kolaydır. Böyle bir durumdan endişeniz varsa veya belirgin olmasa da bu durum kadını üzüyorsa, mutlaka bir uzman hekime başvurması gereklidir.

Memelerdeki değişimler
Kadınların en çok merak ettiği konulardan birisi de meme gelişmesidir. Ergenlik devri sonlarına doğru memeler normal şekillerini alır. Ama herkes de küçük farklılıklar olacağını kabul etmek, gebelik ve doğumdan sonra da bazı değişiklikler olacağını bilmek gerekir. Meme içinde tıpkı bir çarşaf altında küçük bir pirinç tanesi hisseder gibi sert bir kitleden veya meme başında çekilme, simetrisinde farklılaşma gibi anormalliklerden yakınılıyorsa, doktora başvurulması şarttır. Adete yakın, göğüslerde hassasiyet ve içinde ağrılı kistler çoğu kez normaldir ve tedaviyle geçer.

Adet sancısı
Bazı kadınlar adet kanamaları sırasında bel ve kasıklarında ağrı hissedebilir. Sancı kasılma biçimindedir. Kanamanın ilk gününde ya da 1-2 gün öncesinde başlayabilir. Birlikte bulantı - kusma olabilir. Adet sancısını azaltmak için bel ve karın bölgesini sıcak tutmak ve beden hareketleri yapmak yararlıdır. Adet sancısı çok rahatsız ediyorsa bir doktora başvurmak gerekir.

Miyomlar
Miyomlar doğurganlık döneminde hemen hemen her üç kadından birinde bulunan fakat çoğu kez herhangi bir şikayete neden olmayan iyi huylu, kanserleşmeyen, rahim urlarıdır. Ancak bazan ağrı, ağrılı adet görme, kanama düzensizlikleri , lekelenmeler, aşırı kanamalar gibi şikayetlere yol açar. Bu gibi durumlarda yapılacak en iyi şey, bir uzman hekime başvurmaktır.

Osteoporoz (kemik Erimesi)

Nedir ?
Osteoporoz, kemik kütlesinin azalmasıdır. Özellikle kadınlarda menopozdan sonra görülür. Bunun nedeni menopozdan sonra kadınlık hormonunun azalmasıdır.
Kemik erimesi, başlangıçta hiçbir belirti vermeyebilir. Ancak ilerlediği zaman, bel ve sırt ağrıları, kamburlaşma görülür.
Kemik erimesinin en önemli sonucu, en ufak bir darbede kırıkların görülmesidir. Osteoporoz sonucu kırılan kemiklerin kaynaması da güç olur. Bazen bu kırıklar yaşamsal tehlikeye yol açabilir.
Kemik erimeniz olup olmadığını anlamak için, bir doktorun önerisi ile �Kemik Dansitometrisi� denilen ölçümü yaptırmanız gerekmektedir.
Kemik erimesi en sık kimlerde görülür.

Üçten fazla doğum yapanlar
Süt, yoğurt, peynir gibi besinleri az tüketenler
Açık renk göz, ten ve saçı olanlar
Ufak tefek ince yapılı kadınlar
Ailesinde kemik erimesi olan kimse bulunanlar
Çok fazla kahve ve kolalı içecek tüketenler
Hareketsiz bir yaşam sürenler
Sigara ve alkol kullananlar
Kırmızı eti fazla tüketenler
Kemik erimesini önlemek için beslenmenize özen göstermelisiniz. Özelikle süt, yoğurt, sebze, meyve gibi yiyecekleri almalısınız. Kahve ve kolalı içecekler tüketmemelisiniz. Tuzlu yememeli, proteini yüksek besinlerden uzak durmalısınız.
Kemik erimesini önlemek için hareketli bir yaşam sürmelisiniz. Düzenli yürüyüşler, merdiven inip çıkma ve basit jimnastik hareketleri ile bunu sağlayabilirsiniz.
Kemik erimeniz varsa kırıklardan korunmak için evin içinde düşmenizi önleyecek önlemler almalısınız.

Hamilelikte Sigara ve Alkol

Hâmilelik döneminde annenin içtiği sigaranın; hem kendine, hem de bebeğine zararı dokunmaktadır. Sigarada pek çok toksik madde bulunur. Karbonmonoksit, anne kanından bebeğe ulaşır ve ona gelen oksijen miktarını azaltır. Nikotin, bebeğin “eş”inden (plasenta) geçerek kan damarlarının kasılmasına, bebeğe gelen oksijen ve besinin azalmasına sebep olur. Sigara içen annelerde; düşük, ölü doğum, erken doğum, düşük doğum ağırlıklı bebek, dış hâmilelik riskleri artar. Ani bebek ölümü, iki kat daha fazla görülür. Bebeğin doğumundan sonra sigara içilen ortamlarda bulunulması, “pasif içicilik” yoluyla bebeğinize daha fazla zarar verecektir.
Alkol, kalp atışlarını ve solunum fonksiyonlarını yavaşlatır. Alkolün anne kanındaki seviyesi neyse, bebeğin kanındaki seviyesi de aynıdır. Alkol, düşük riskini arttırır. Bebekte zekâ ve gelişim geriliğine; yüz ve kafa eklemlerinde, kol ve bacaklarında anormalliklere; kalp bozukluklarına sebep olur. Alkol alan annelerin bebekleri, daha kısa boylu ve düşük kilodadırlar. Bunlarda hiperaktivite, dikkat zayıflığı, aşırı sinirlilik gibi davranış bozuklukları daha sık görülmektedir. Çoğunda zekâ geriliği mevcuttur. Özel bakım sağlansa da, bu bebekler iyi gelişemezler.
Sigaranın zararlı etkilerinin sürekli tartışıldığı şu günlerde, alkolün zararlarından da önemle bahsedilmesi ve sadece annelerin değil, tüm insanların bu zehirli maddelere karşı uyarılması zarûrettir.
Hâmilelikte Kabızlık (Peklik)
Normalde, insanlar günde bir defa büyük abdeste çıkarlar. Ancak günümüzde, beslenme alışkanlıklarına bağlı olarak, peklik yaygın bir problem hâline gelmiştir. Posasız yiyecekler, hareketsiz hayat, az su tüketimi ve bunun yerine kahve, çay gibi sıvıların tüketilmesi ve stres, pekliği arttıran sebeplerdendir. Hâmilelikte hormonal sistemin etkisiyle, ilerleyen aylarda rahimin bağırsaklara yaptığı baskı sebebiyle, peklik tolere edilmesi zor bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Eskiden pekliğin hâmilelikte zehirlenmelere yol açtığı düşünülüyordu. Ancak bugün durumun böyle olmadığı, aksine ishal yapıcı ilaçlarla bağırsakların boşaltılmasının, annede sıvı-mineral dengesini bozduğundan daha zararlı olduğu anlaşılmıştır. Bu tür ilaçlar, bağımlılık da yapabilmektedir. Yalnız bağırsaklarda oluşan gaz, ciddî rahatsızlığa sebep olduğundan tedavisi tavsiye edilmektedir.
Hâmilelik sırasında makatta çatlak, basur gibi rahatsızlıklar oluşabilir. Bunlara bağlı ağrı ve üşenme sebebiyle büyük abdestin ertelenmesi sonucu, bağırsağın son kısmında zamanla genişleme ve tembelleşme meydana gelir. Peklik sebebiyle aşırı ıkınmalar sonucu, sinirler zedelenir ve peklik tablosu iyice yerleşir. Bu gibi durumlarda, diyetin düzenlenmesinden önce çatlak ve basurun tedavisi yapılmalı, hasta her gün aynı saatlerde dışkılama işlemi için kendini alıştırmalıdır. Küçük lavmanlar normal refleks uyanana kadar zaman zaman uygulanabilir.
Hareketsiz bir hayat, az su içme, posasız beslenme ve hâmilelikte artan hormonlara bağlı oluşan kabızlıkta, diyet önem arz eder. Diyetle ilgili olarak genel tavsiyeler şunlardır:
a- Bağırsak hareketlerini arttıracak şekilde bol lifli, posalı beslenmeli; her çeşit sebze, meyve taze olarak tüketilmeli;
b- Zeytinyağlı yemekler tercih edilmeli;
c- Bol su içilmeli;
d- Taze sıkılmış meyve suları, erik, kayısı, incir kompostoları içilmeli. (Bunlardan aç karna içilmesi de oldukça faydalıdır);
e- Sabahları aç olarak, içine bir kaşık zeytin yağı konularak hazırlanmış bir bardak ılık su içmek barsak hareketlerini hızlandırmaktadır.
f- Hareket arttırılmalıdır. (Özellikle yürüyüş tercih edilebilir)

Alışveriş listesindeki her şeye gerçekten ihtiyacımız var mı?

Hayat sadece ev, araba, giyim kuşam ve zengin olmak mıdır? İnsan, kendisine verileni keşfederse o zaman zengin olur.50 yıl önceki insanlara göre daha fazla imkâna ve daha fazla teknolojiye sahibiz. Ama mutlu değiliz. Neden? Evlerimiz, satın aldıkça mutlu olacağımızı sandığımız gereksiz eşyalarla dolu. Yaşama amacımızı yeniden gözden geçirmeliyiz.
"İhtiyacım var hom tiyatır sisteme, ihtiyacım var daha büyük bir eve..." Bir tarafta kulağımızda neye ihtiyacımızın olduğunu bizden daha iyi bilen reklam mesajları, diğer tarafta kısıtlı imkanlarımız ve gereksiz eşyalarla doldurduğumuz evlerimiz var. Satın aldıkça mutlu olacağımızı empoze eden tüketim anlayışı yüzünden sahip olduklarımızı değerlendirip huzurlu yaşamak yerine, elimizde olmayanlara bakıp hırsla daha fazla kazanıp daha çok harcama yollarını araştırıyoruz. 'Gerçekten neye ihtiyacımız olduğunu nasıl belirleyeceğiz?' sorusu bizi daha temel bir soruya, 'Yaşama gayemiz nedir?'e götürüyor. Bu da sade yaşamayı başarmanın yalnızca maddi değil aynı zamanda manevi bir gelişim süreci olduğunu gösteriyor. 'Sade hayat' tarzının savunucularından yazar Ümit Şimşek de öncelikle 'Hayattan ne bekliyorum?' sorusuna herkesin bir cevap bulması gerektiğini söylüyor.
Mesela, büyükçe bir villa satın alma hedefi varsa, ihtiyaç listesinin başına bunu koyan kişi hayatını ona ulaşma uğruna geçirebilir. Bir insanın çocuğunu iyi yetiştirmek için uğraşması veya dağ başında yapacağı güzel bir iş de hayat gayesi olarak yetebilir. Hayat gayesinin, mutlaka insanlar arasında ses getirecek, meşhur edecek bir şey olması gerekmiyor. Çünkü bu insanlarla değil hayatı veren alemlerin Rabb'iyle alakalı bir hesap. "Allah katında hoşnutlukla karşılanacak şey bu dünyanın medyasında ne ölçüde yer alacağına bağlı olarak tespit edilmez. O ölçüler ayrıdır." diyen Ümit Şimşek, bu noktada insanın kendisiyle barışık olması gerektiğini belirtiyor. Bu da kişiyi sade hayat anlayışına ulaştırıyor.
Ümit Şimşek'e göre, bugünün insanı yaratılış gayesine uygun, huzurlu ve mutlu yaşamak için asıl ihtiyaçlarını hissetmiyor, gereksiz şeyleri ihtiyaç sanıyor. 50 yıl önceki insanlara göre daha çok teknolojik imkana ve gelire sahip olduğu halde daha fakir olduğunu düşünüyor. Hayatın asıl dinlenilecek, görülecek, yaşanılacak tarafları, medeniyetin getirdiği bazı parazitler sebebiyle fark edilmiyor. Gün doğumunu seyretmek, yağmur altında dolaşmak, günden güne baharın gelişini gözlemek, bir ağacın çiçek açışını, yaprağını, meyvesini takip etmek, yeni doğmuş bir kuzuyu kucağına almak da ihtiyaçtır. Ayrıca, isteyen için şehirde yaşamak bunlara engel değil. Asıl yaşanacak hayat son derece zengin, fakat bu zenginlik medeniyetin getirdiği gürültüler içinde görülmüyor, işitilmiyor. İnsanın, bir parçası olduğu kainat ile yeniden bağ kurabilmesi için medeniyetin getirdiği sahte süslerden arınması gerekiyor.

Kirli havalarda çocuğunuzu arabasında değil kucakta taşıyın

Prof. Dr. Adnan Yüksel, annelere 4 yaşından küçük çocuklarını, yoğun trafik olan ve hava kirliliği bulunan yerlerde yürütmemesini ve bebek arabasında taşımamasını öneriyor. Çünkü kirli hava yerden 30-40 cm'e yoğunlaşıyor.

Son 20 yılda yapılan araştırmalarda çocukların kansere yakalanma oranları her yıl yüzde 1 oranında artıyor. Kanser sebepleri arasında ilk sırada çevre sağlığının bozulması yer alıyor. Çocuk hastalıkları ve genetik uzmanı nörolog Prof. Dr. Adnan Yüksel, özellikle kirli havanın çocuklar için büyük tehlike olduğunu söylüyor ve aileleri uyarıyor: "4 yaşından küçük yavrunuzu kirli havalarda kucağınızda taşıyın. Özellikle yoğun trafik olan yol kenarlarında bebekleri arabada taşımayın, çocukları da yürütmeyin. Aksi halde en kirli havayı solumalarına sebep olursunuz."
Çoğu hastalık gibi kanserin de genetik yatkınlığa bağlı olduğunu ve uygun çevre şartlarında ortaya çıktığını ifade eden Prof. Dr. Yüksel, çevre kirliliğinin özellikle çocukluk çağı hastalıklarının ilk sebebi olduğunu belirtiyor. Yüksel, son zamanlarda zeka geriliği, sınır zeka, hiperaktivite, dikkat dağınıklığı, otizm gibi zihinsel sorun taşıyan çocuk oranının da arttığına dikkat çekiyor. Şehirleşme oranının yükselmesiyle zehirli gazlarla dolu kirli havayı solumak zorunda kalan insan sayısının da artması hastalık ihtimallerini de büyütüyor. Prof. Dr. Yüksel'in verdiği bilgilere göre, kirli hava ağır olduğu için yere çöküyor. Yoğun trafikte, sobanın veya gazın çok kullanıldığı mekânlarda yerden 30-40 cm yüksekliğe kadar olan hava kirlenmiş oluyor. Yukarıdaki hava hafif ve rüzgârdan dolayı akım olduğu için daha temiz kalıyor. Özellikle kış mevsiminde kirli havalarda dışarı çıkarılıp yoğun trafik olan yol kenarlarında yürütülen çocuklar ve arabasında taşınan bebekler zemine çöken zehirli, kurşun içeren havayı teneffüs ediyor. Kirli hava bağışıklık sistemi tarafından yakılmadığı zaman kanser için önemli bir sebep oluşturuyor. Ayrıca, çocukta otizm, zeka geriliği, hiperaktivite, dikkat dağınıklığı, öğrenme güçlüğü ortaya çıkması için kirli havanın çok önemli bir sebep olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Yüksel, "Çocuklar, yukarıdaki nispeten daha temiz havayı alabilmesi için kucakta taşınmalı, yürütülmemeli, arabasına konmamalı." diyor.
Kapalı mekânlarda içilen sigara da bina içi havanın kirlenmesine sebep oluyor
Kapalı ortamların havasını kirleten en önemli etkenlerden biri de sigara içilmesi. Sigara içmediği halde sigara dumanına maruz kalan pasif içicilerde kanser oluşma ihtimalinin daha yüksek olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Adnan Yüksel şu bilgileri veriyor: "Kanser riski açısından pasif içicilik de aktif içicilik kadar zararlı. Çünkü hücre temizlenme oranı çok daha yavaş. Sigara içmeyen kişiler kesinlikle yanında sigara içirtmesin. Hele çocukların olduğu bir ortamda sigara içmek kadar çocuğa yapılacak başka bir kötülük olamaz. Bazı hamile kadınlar bile sigara içiyor. Sonra küçük, erken doğmuş, akciğer ve göz problemi olan, zihinsel engeli olan çocuklarla yıllarca uğraşıyorlar. Erkeklerde akciğer kanserlerinin 3'te 2'sinin sebebi sigaradır. Sigaranın meşru olmadığını bütün tıp dünyası ifade etmiştir." Alışveriş merkezlerinin havası da temiz değil

Prof. Dr. Adnan Yüksel'e göre, büyük şehirlerde yaşayan insanlar için yağışlı ve soğuk havalarda alternatif gezi mekânları haline gelen büyük alışveriş merkezlerindeki hava da çocukların sağlığı için çok zararlı. Havalandırma sistemi olsa bile aşırı kalabalıkta yetersiz kalan, nemli ve kirli hava ile dolu bu mekânlarda enfeksiyon kapma riski de artıyor. Kapalı alanda sigara dumanı da varsa çocuklar telafi edilmesi güç bir hastalık sürecine itilmiş oluyor. Bu mekânlar çocukların sosyalleşmesi, oyun parklarında eğlenmesi için tercih edilse de, daha sakin, aşırı kalabalık olmayan yerler bulunabilir. Soğuk olsa bile yağış yoksa açık havada gezilebilir. Evde kalıp aileyle birebir iletişim kurarak vakit geçirmesinin çocuğun zihin ve beden sağlığı için daha iyi bir seçim olacağı da unutulmamalı...

Sigara kadınları erkekleştiriyor

Sigara kullanan kişiler üzerinde yapılan araştırmada ilginç sonuçlara ulaşıldı.
Her yıl milyonlarca kişinin sağlığını olumsuz yönde etkileyen sigara ile mücadelede araştırma yapan kuruluşlardan biri de Ege Üniversitesi Beyin Araştırmaları ve Uygulama Merkezi (EBAM). Merkezdeki çalışmalar sırasında sigaranın ana hammaddesi nikotinin beyindeki etkileri üzerine ilginç sonuca ulaşıldı; nikotin, östrojen hormonu üzerinde etki yaparak kadınları erkekleştiriyor. Merkezin yaptığı araştırmalar, kadınların nikotinden daha çok etkilendiğini ve sigara kullanan kadınların davranışlar konusunda erkeklere benzemeye başladığını ortaya koydu

Kepçe kulaklar çocukların sosyal hayatını etkiliyor

Yüzümüzde bulunan yapılardan biri olan kulakların görünümü yüz estetiğinin en önemli tamamlayıcısı. Kulakta en sık görülen estetik bozukluk, halk arasında "kepçe kulak" veya "yelken kulak" diye adlandırılan şekil bozukluğu olarak karşımıza çıkıyor. Aileden gelen bir şekil bozukluğu olan kepçe kulak, kulak kıkırdaklarının zayıf olması nedeniyle kulak kıvrımlarının yeterli oluşmaması ve buna bağlı olarak kulağın öne, yana doğru açılı durduğu durum olarak tanımlanıyor.
Diğer estetik ameliyatlarından farklı olarak kepçe kulak düzeltilmesi 6 yaşından sonra yapılabiliyor. Çünkü vücutta kıkırdak gelişimi 6 yaşında tamamlanmaktadır. Kepçe kulak deformitesi çocuk okula başlamadan önce yapılırsa okulda arkadaşlarınca alay edilme sonucu oluşabilecek psikolojik problemlerden korunulmuş oluyor.
Kepçe kulak, okul çağındaki çocukların kız veya erkek en büyük problemlerinden biri. Çünkü bu durum okulda arkadaşları için alay konusu olan çocukların okul başarılarını ve sosyal ilişkilerini ciddi oranda etkileyebiliyor. Çocuklar okula uyum problemleri yaşayabiliyorlar ve hatta ileride bazen telafisi mümkün olmayan ciddi psikolojik problemlere bile sebep olabiliyor. En iyi tedavi, ebeveynleri tarafından kepçe kulak tespit edilen bebeklerde doktor kontrolünde doğumdan 2-3 hafta sonra devamlı kulaklara bir elastik bandajın birkaç ay süre ile uygulanmasıdır. Sonuç genellikle başarılı oluyor ve ileride ameliyata gerek kalmıyor.
Erişkinlerde de kolaylıkla kepçe kulak düzeltme ameliyatı yapılabiliyor ve hiçbir sakıncası yoktur. Toplumumuzda sosyoekonomik nedenlerle çocukluğunda tedavi edilmemiş hastalar ileride erişkin olduklarında ve kendi maddi imkânlarına kavuştuklarında ameliyat oluyor.
Hastalar ameliyattan hemen sonra evine dönebiliyor. Ortalama ameliyat süresi bir saat. Ameliyat sonrası, ameliyat bölgesi baskılı pansuman yapılarak sarılıyor. Ameliyat bölgesine ertesi gün tekrar pansuman yapılmalıdır. Sargılar açıldıktan sonra 2-3 hafta kadar ne sıkı ne de gevşek olmayacak şekilde tenisçi bandı veya saç bandı kullanılması öneriliyor. Kulaktaki morlukların ve ödemlerin geçmesi 15 gün gibi bir süreyi almaktadır.
Erkeklerden yoğun talep var! Kepçe kulak ameliyatı erkeklerin de yoğun olarak talep ettiği bir estetik ameliyat. Çünkü kadınlar saçları ile kulaklarını kolayca gizleyebildikleri halde erkekler kısa saçları nedeniyle bunu kolay saklayamıyorlar.

tüp bebek 'konforlu' hale geldi

Tedavi süresi azaldı, tüp bebek 'konforlu' hale geldiÇocuğu olmayan ailelerin umudu olan tüp bebek tedavisi son yıllardaki gelişmelerle daha cazip hale geldi. Eskiye göre tedavisi kolaylaşan ve fiyatı ucuzlayan tüp bebekte hastalara daha kısa süre ile daha az ve sadece derialtı iğneler kullanılarak tedavi imkanı sunuluyor.
Tedaviye girenlere, hiç kan alınmadan ve daha az stresli bir süreç yaşatılıyor. İlaç teknolojisindeki gelişmelerle ve tüp bebek konusundaki bilgilerin artmasıyla 'konforlu tüp bebek' uygulamasının önünün açıldığını kaydeden Eurofertil Tüp Bebek Merkezi Medikal Sorumlusu Dr. Hakan Özörnek, "Bu yöntemi sadece 35 yaşın altındaki, yumurtalık kapasitesi normal, polikistik yumurtalıkları olmayan ve boy/kilo oranı normal sınırlarda olan hastalarımıza uygulayabiliyoruz.'' diyor. Bu yöntemin Türkiye'de yeni olduğunu aktaran Özörnek, eskiye nazaran sürecin kısaldığına dikkat çekiyor. Artık tüp bebek süresi 15 güne ve hastanın merkezde harcadığı zaman da 4 kez 1'er saate düşüyor. Özörnek ayrıca, ''Sorun erkekte de olsa, kadında da olsa 30 yaşına kadar olan hastaların yüzde 60'ı ilk tedavide hamile kalabiliyor. Başarı oranı 35 yaşından sonra düşmeye başlıyor ve 40 yaşın üzerinde yüzde 15'lere iniyor.'' şeklinde konuşuyor. Öte yandan, uzmanlar tüp bebek meselesi konusunda geç kalınmamasını istiyor. Özellikle birkaç yıllık süre geçtikten sonra fazla zaman kaybetmeden tedaviye başlanılmasını tavsiye ediyor. Gerekçe ise kadınlarda yaşın önemi. Kadın ne kadar gençse tedavi o kadar başarılı oluyor. Türkiye'de her 7 çiftten birinin istemesine rağmen çocuğu olmazken, yapılan başvuruların yüzde 50'sinin erkek sebepli, yüzde 40'ının da kadın sebepli olduğu ifade ediliyor. Yüzde 10'luk dilim ise hem erkek hem de kadında görülen problemlerden kaynaklanıyor.

Uykunuz gelmiyorsa

Uykunuz gelmiyorsa zorlamayınÇukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Lut Tamam, yattıktan 20-30 dakika sonra uyku gelmediyse kendini uyumaya zorlamanın, zihni ve bedeni daha fazla uyarmaya ve uykunun iyice kaçmasına neden olacağını belirtti. Düzenli uykunun sağlıklı bir hayat için gerekli olduğuna işaret eden Doç. Dr. Tamam, "Yatağa girmeden hemen önce egzersiz yapmak, rekabete dayanan oyunlar oynamak, tartışmalar yapmak, yatmadan birkaç saat öncesine kadar kafeinli içecekler içmek ya da çok fazla yemek de kişiyi uyararak, uykuyu kaçırabilir." dedi. Tamam, her gün aynı saatte yatıp kalkmanın, düzenli egzersiz yapmanın, ılık bir banyo yapmanın odanın sessiz ve karanlık olmasının uykuya dalmayı kolaylaştıracağını belirtti.

Tiroid

Tiroid bezi öyle böyle değil, tüm vücudun işleyişinde ciddi bir payı var. Bu nedenle tiroid bezi hastalıkları, insan vücudunun tümünü kolaylıkla etkileyebildiği için büyük önem taşıyor. Tiroid bezi 'Guatr Hastalığı", 'Tiroid İltihaplanması' ve 'Tiroid Kanseri' olmak üzere 3 ana hastalık grubundan sorumlu bulunuyor. Alman Hastanesi İç Hastalıkları, Endokrinoloji, Metabolizma ve Beslenme Uzmanlarından Prof. Dr. Hüsrev Hatemi, tiroid bezi hastalıklarıyla ilgili en çok merak edilen soruları cevapladı:

Tiroid bezi nerededir?
Tiroid bezi boynun ön kısmında deri altında ve nefes borusunun önündedir. Derinden yüzeye doğru uzayarak en derinde boyun omuz kemikleri, onların önünde yemek borusu, yemek borusu önünde soluk borusu, onun önünde tiroid vardır.
Tiroid bezinin büyüklüğü ne kadardır?
Organizmanın bütün hücrelerine ve organ sistemlerine etki eden tiroid bezinin büyüklüğü 4x2x1,5 cm boyutlarındadır. Normal guatrlarda tiroid bezinin büyüklüğü 20 gramı geçmez. 20 gramı ne kadar geçerse, o oranda bir guatr varlığından söz edilir.
Guatr ile tiroid aynı şeyler midir?
Hayır. Tiroid bezi, hormon salgılayan organın adıdır. Bu organın hastalık nedeniyle büyümesinin adı ise guatr'dır.
Tiroid nodülü, hipertroidi, tiroid kanseri gibi terimleri sıkça duyuyoruz. Guatr, büyümenin adı ise, diğer terimler neyi anlatıyor?
Bu terimlerin fazlalığı başka organlar için de söz konusudur. Örneğin; bronşit, zatürree ve akciğer kanseri ayrı ayrı hastalıklardır. Guatr 'tiroid büyümesinin adıdır'. Tiroid aynı kıvamda büyürse buna 'tiroid hiperplazisi' adı verilmektedir. Tiroid nodülü ise, tiroid bezinin içinde 'düğüm' şeklinde bir veya birkaç sert oluşuma verilen adlardır. Nodül varsa guatrın adı 'nodüllü guatr' veya 'nodüler guatr' olur. Hipertiroidi ise, tiroidin fazla çalışmasına verilen isimdir. Tiroid bezinin yetersiz çalışmasına da 'hipertiroidi' adı verilir. Tiroid bezinde hem yapısal, hem de işlevsel hastalık biraraya gelebilir.
Demek ki 'guatr' demekle sadece büyüklükten bahsedilmiş oluyor. Asıl teşhis için bazı testlerin mi yapılması gerekir?
Evet, teşhis için yapılacak testler önce boyun bölgesinin gözle ve elle muayenesi ile başlar. Bu şekilde muayene ile ya 'guatr yoktur' denilir, veya birinci, ikinci, üçüncü derece gibi çeşitli basamaklara ayrılan tiroid büyümesinden söz edilir. Elle muayenede nodüller ele gelebilir. Gelmiyorsa nodülün hiç olmadığı söylenemez. Çünkü, 1 cm'nin altındaki nodüller ele gelmeyebilir. Elle muayenenin ardından ultrason incelemesi yapılır.

Biyopsi yaptırmak gerekiyor
Tiroid biyopsisi zor yöntem midir?
Tiroidden parça koparılmadığı için kolay bir biyopsidir. Ultrason kontrolü altında şüpheli nodüllere girilir, enjektörün pistonu geri çekilir, nodül içindeki sıvı bu şekilde emilmiş olur.
Psikolojik nedenlerle biyopsi yaptırmaktan korkan kişilere biyopsi yaptırılması şart mıdır?
Hayır. Biyopsi yaptırmayı kesinlikle reddeden bir kişi doğrudan tiroid ameliyatını seçebilir. 'Bütün tiroid nodülerinde ameliyat yapılmalıdır' demek istemiyorum. Soğuk ve iç yapısı katı nodüllerde, bir de ılık nodüllerde kanser olma ihtimali daha fazla, iç yapısı kistik olan nodülerde ve sıcak nodüllerde kanser olma ihtimali düşüktür.

Sıcak ve soğuk nodül belirleyici
Nodüllerin katı veya kistik olduğu neden bu kadar önemlidir?
Nodülerin katı olanlarında istatistik olarak kanser bulunma veya kansere dönüşme riski 10-20 kat daha yüksektir.
Sıcak veya soğuk nodüller de ultrason ile mi ayrılıyor?
Hayır, ultrason sadece yapıyı gösterir. Tiroid sintigrafisi yapılarak nodülün fazla miktarda radyoaktif madde tuttuğu görülürse, nodül hiparktif nodül, yani 'sıcak nodül'dür. Normal derecelerde radyoaktif madde tutan nodüllere normoaktif (ılık nodül), az tutanlara ise hipoaktif nodül veya soğuk nodül adı verilir.
Nodüllerin sıcak veya soğuk olması neden önemli?
Kansere dönüşme farkları nedeniyle nodüllerin soğuk ya da sıcak olmalarına önem veriliyor. Normal aktiviteli nodüllerde, sıcak nodüllere göre daha fazla kansere dönüşme riski bulunmaktadır. Soğuk nodüller en fazla kansere dönüşen nodüllerdir. Ayrıca katı nodüller de soğuk nodüller gibi kansere dönüşme ihtimali en fazla olan nodüllerdir.

Çocuğunuzla iletişim kurunuz

Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Ünal, “Çocuklara sevgi ve ilgiyle yaklaşılmalı, ancak bu, her istediğini yapmak anlamına gelmemeli” dedi.
Prof. Dr. Ünal, yaptığı açıklamada, aile içi iletişimde çocuklarla diyaloğun çok önemli olduğunu, çocukların, hayatlarının ilk yıllarında edindikleri iletişim alışkanlıklarını, ömür boyunca kullandıklarını belirtti.
Çocuklara büyüme ve gelişim çağında ne kadar sevgi ve ilgiyle yaklaşılırsa o kadar olumlu sonuçlar alınacağını ifade eden Prof. Dr. Ünal, şunları söyledi:
“Ancak bu demek değildir ki çocuk ne isterse, ne zaman isterse yapılsın. Böyle bir durumda her istediğini elde etmeye alışan çocuk, gelecekte istediğini elde edemediği bir durumda çevresine sıkıntı verecek ya da kendisi sıkıntı yaşayacaktır. Ayrıca çocuğa olmayacak şey için olacak demek ya da olabilecek bir şeyin olamayacağını söylemek de yanlış. Çocuğu kandırma yoluna gidilmemeli, gerçek neyse gelişime uygun şekilde söylenmeli.”
Prof. Dr. Ünal, çocukların da bazı sorumlulukları olduğunu, bunun uygun bir dille hatırlatılması gerektiğini belirterek, şöyle devam etti: “Örneğin, dersine çalışmak yerine arkadaşlarıyla olmak isterse ‘Sen git önce zayıflarını kurtar’ gibi bir cevap yerine, ‘Arkadaşlarınla olmaktan hoşlandığını biliyorum, ama bazı derslerin zayıf. İstersen derslerinle ilgili bir çalışma planı yapalım ve sonra karar verelim’ şeklinde bir cevap daha uygun olacaktır.”
ANNE VE BABA ÖRNEĞİ
Büyüme çağındaki çocukların sözlerden çok davranışlardan etkilendiğini vurgulayan Prof. Dr. Mehmet Ünal, şöyle devam etti:
“Anne ve baba, davranışlarında ne kadar dengeli, ölçülü ve denetimli davranırsa çocuk için o kadar olumlu olur. Çocuklarıyla iletişiminde, anne ve babanın kesin ve kararlı bir tutum içinde olması gerekli. Birlikte hareket etmeli, fikirlerinde bir çatışma olsa bile çocuğun karşısında birbirini suçlamak yerine, başka bir yere gidip konuşmalıdır.”
Anne ve babanın iletişiminin, çocuğun evlilik konusundaki fikirleri için de model oluşturacağını ifade eden Prof. Dr. Ünal, şöyle dedi:
“Eşlerin birbirlerine kötü davranışları, örneğin babanın anneye kötü sözler söylemesi ya da şiddet uygulaması, çocuğun evliliği kötü bir kurum olarak algılamasına, anne ya da babasını kötü olarak görmesine ya da gelecekte kendisinin de eşine karşı benzeri bir tutum içine girmesine neden olur.”
VAKİT

3 milyon Türk kadını bunalımda

Ülkemizdeki 4.5 milyon kişi, ölüm korkusu, nefes alamama hissi, panik nöbetleri gibi psikolojik rahatsızlıklar yaşıyor Bunların 3.5 milyonunu da kadınlar oluşturuyor.3 milyon Türk kadını bunalımda 18/01/2008 İmge Yücetürk'ün haberi

Psikolojide uzun süreli endişe hali olarak tanımlanan anksiyete yani bunaltı bozuklukları yaşayanların sayısı gün geçtikçe artıyor. Türkiye’de sosyal anksiyete, yaygın bunaltı bozukluğu, obsesif, kompülsif bozukluk, panik bozukluğu, agorafobi ve özgül fobi olarak adlandırılan hastalıklara yakalanan toplam 4 buçuk milyon insan bulunuyor.

Bunun 3 buçuk milyonunu ise kadınlar oluşturuyor. Toplumun yüzde 7’sinde görülen bu hastalıklar, kişilerin sosyal hayatlarını da etkiliyor. Anksiyeteye yakalananlar sürekli ölüm korkusu yaşadıkları için eve kapanıyor. Bir ortama girmeyi başaranların ise önce elleri titriyor, yüzleri kızarıyor.

KORKMAYIN, YÜZLEŞİN

Kalbin hızlı çarpması, nefes alamama, boğazda tıkanıklık hissi, ölüm korkusu bu psikolojik bozuklukların en önemli belirtileri arasında sayılıyor. Kadının sosyal ortama girememesi ise herhangi bir konuda fobi oluşturmasının en büyük etkeni.

Hacettepe Üniversitesi’nden psikiyatr Prof. Dr. Cengiz Kılıç, erkeklerin kadınlardan daha fazla sosyal ortamda bulunmalarının, hastalıklarını fark etmelerine imkan sağladığını ifade etti. Kılıç, “Kadınlar yaşadıklarını günlük endişe hali olarak tanımlıyorlar. Dolayısıyla sorunlarını içlerinde yaşıyorlar. Genelde profesyonel yardım alanlar ise erkekler. Korkularınızla yüzleşirseniz bu hastalıklardan kurtulursunuz” diyor.

Bugün
 
estetik klip izle tatil cilt bakımı