18 Temmuz 2008 Cuma

kadın hastalık sitesi

kadın hastalık sitesindesiniz.Bilgi amaçlıdır.

24 Mart 2008 Pazartesi

estetik cerrahi ameliyatları

Bu konumuzda sponsorumuz olan este güzellik ve estetik merkezinin uygulamalarına yer verdik. Yapılan uygulamalar haberin devamında yer almaktadır.

Doktor: Op. Dr. Yakup Avşar ( Estetik Plastik Cerrahi Uzmanı )

Este Sağlık Hizmet Listesi:

Hydropeel cihazı ile peeling, bakım ve antiaging (Suyla gelen mucize gençlik; hızlı acısız ameliyatsız cilt yenileme)
Estetik olarak kişiye özel profesyonel cilt ve analiz bakımı
Bölgesel zayıflama tedavisi ( Diyetisyen gözetiminde )
Selülit tedavisi, lipoliz, mezoterapi, karboksiterapi, vakumterapi (Ultrasonografi cihaz uygulamaları ile)

Estetik Cerrahi Uygulamalar:
Burun Estetiği : Gelişmiş burun estetiği , Burun ucu estetiği , Nefes darlığı giderilmesi ve estetik , Estetik Revizyon
Göğüs Estetiği : Estetik Göğüs büyütme , Estetik Göğüs küçültme , Estetik Göğüs dikleştirme , Göğüs Asimetrisi , Jinekomasti
Yüz Estetiği : Kepçe Kulak estetiği , Göz kapağı estetiği , Yüz germe , Boyun germe , Estetik Kaş kaldırma
Vücut Estetiği : Estetik Kol germe , Estetik Karın germe , Popo kaldırma , Genital Bölge estetiği , Bacak şekillendirme , Yağ aldırma Estetiği

Dermatolojik Uygulamalar
Lazer epilasyon ( Alexandrite, Nd-YAG sistemleri ile)
Lazer ile varis, telanjiktezi (Kılcal damar tedavisi )
Lazer ile rejuvenation ( Cilt Gençleştirme )
Lazer ile sivilce, leke tedavisi
Botox ile kırışıklık tedavisi
Botox ile aşırı terleme tedavisi
Dolgu maddesi enjeksiyonları
Kimyasal peeling

Levent Cad. Üstzeren sk. Villa:7 No:7 1.Levent/Istanbul

Telefon: 0212 270 09 93 - 0212 270 28 33 pbx
Fax: 0212 270 08 93

5 Mart 2008 Çarşamba

Sezaryen, aşırı kilo ve geç annelik, ölüm riskini artırıyor

Amerika'da yapılan bir araştırmaya göre sezaryenle yapılan doğumlar artıyor. Bununla birlikte doğum sırasında ölümlerde de artış var. Buna sebep olarak ise sezaryen, aşırı kilolar ve kadınların 30'lu yaşların üzerinde anne olmaları gösteriliyor.


Sezaryenle doğum yöntemi Türkiye'de olduğu gibi dünyada da tartışılıyor. Doğum sırasında hayatını kaybeden kadınların oranı son yıllarda hızlı bir artış gösteriyor. Çünkü sezaryen sonuçta bir ameliyat ve her ameliyatın da bir riski var. Amerikan hükümetinin konuyla ilgili yaptırdığı bir araştırma artan ölüm oranlarını, son yıllarda çığ gibi büyüyen sezaryen doğumlarına ve aşırı kilolara bağlıyor. Associated Press'in görüşlerine başvurduğu doğum uzmanı Dr. Jeffrey King, artan ölüm oranında her iki faktörün de ortak payı olduğuna inandığını belirtiyor. King, yakın zamanda doğum sırasında veya doğumdan kaynaklanan ölümleri araştıran bir araştırma grubunu yönetmişti.


ABD Sağlık İstatistikleri Milli Merkezi'nin bu hafta yayınladığı bilgiye göre, her 100 bin canlı doğumun 13'ü maalesef annenin ölümü ile sonuçlanmış. 2003 yılında bu oran 12 idi. Yine de doğumdan kaynaklanan ölüm oranı Amerika'da, bebek ölümlerinden çok yüksek değil. 2004 yılında doğum yapan 100 bin Amerikalı anneden 679'u bebeğini kaybetti ki; bu trajedi 90 sene öncesi için çok daha büyüktü. Bu tarihlerde doğum yapan her 100 kadından 1'i doğumda hayatını kaybediyordu. California'da çalışan doğum uzmanlarının oluşturduğu bir panelin üyelerinden olan Dr. Elliott Main, sezaryenle ilgili şu değerlendirmelerde bulunuyor:


"Sezaryen, en nihayetinde bir ameliyattır. Diğer bütün cerrahi müdahalelerde olduğu gibi bazı risklerden azade değildir. Ve biz bunlardan yüzlercesini arka arkaya yapınca, tabii bunun da bir bedeli olacaktır." Aşırı kan kaybı, doğum kaynaklı ölümlerde en önemli sebeplerden biri. Bu da sezaryen doğumlarını en riskli grup yapıyor. Damar tıkanıklığı ve enfeksiyon da ölüme sebebiyet veren diğer risk faktörlerinden. Uzmanlar, şişmanlığın da başka bir etken olabileceğini söylüyorlar. Daha kilolu kadınlar şeker ve oluşabilecek diğer komplikasyonlara daha açıklar. Çünkü bunlardan dolayı daha büyük bir bebeğin normal doğumla dünyaya gelmesi zorlaşıyor. Doktorlar da bu nedenle sezaryene yönelmek zorunda kalıyor. Doktor King, art arda gelen bu olumsuz tabloyu gitgide büyüyen bir "kar topu"na benzetiyor. Diğer taraftan artık kadınların 30'lu yaşlarında anne olmaları da başka bir etken olarak ölümcül sebepler listesine eklenmiş.

29 Şubat 2008 Cuma

adet öncesi gerginlik belirtleri

(ADET ÖNCESİ GERGİNLİK BELİRTİLERİ)


Premenstruel sendrom (PMS) kadınlarda adet kanaması öncesi dönemde başlayan ruhsal veya fiziksel bazı belirtiler topluluğunu ifade eden bir terimdir. Bu belirtiler genellikle adet kanamasının başlamasına bir hafta ortaya çıkar ve adet görülmesiyle birlikte birkaç günde kaybolurlar.


Kadın doğası oldukça karmaşıktır. Kadının doğasını daha iyi anlayabilmek için PMS'nin ne olduğu toplumun her bireyi tarafından bilinmelidir. Özellikle işverenlerin ve eşlerin iletişimde oldukları kadınla ilişkilerinin sağlıklı bir şekilde yürüyebilmesi için bu konu hakkında mutlaka bilgi sahibi olmaları gerekir.


PMS Ne Sıklıkta Görülür?


Aslında her kadında adet öncesi dönemde bazı belirtiler ortaya çıkar. Bu belirtilerin amacı kadının adet olacağından haberdar edilmesi ve böylece hazırlıksız yakalanmasının engellenmesidir. Bu belirtiler kadınların yarısından daha azında rahatsız edici, ancak dayanabilecek şiddette olurken, %5 kadın oldukça şiddetli belirtiler hisseder.


Bu aşamada premenstruel belirtiler ile premenstruel sendrom arasındaki ayrımı yapmak önemlidir:


Premenstruel belirtiler kadınların önemli bir kısmında görülürlerken PMS, kadının yaşantısını derinden etkileyen sosyal bir durum olarak kabul edilebilir: Amerika'da yapılan bir istatistiksel çalışma bu ülkede kadınların adet öncesi dönemlerinde daha fazla suç işlediklerini ortaya koymaktadır. Aynı raporda tıbbi veya psikiyatrik bir hastalık nedeniyle hastaneye yatırılan, intihara teşebbüs eden kadınların, çocuklarını normalde önemsenmeyecek ufak bazı şikayetler nedeniyle doktora götüren kadınların önemli bir kısmının adet öncesine yakın günlerde oldukları görülmektedir.


PMS Kimlerde Görülür?


PMS, ergenlik çağından önce ve menopoz çağında çok ender görülür ve bir üreme çağı sorunudur. Sıklıkla 30-45 yaş arası kadınlarda gözlenir. Ailevi bir eğilim sözkonusu olmasına karşın, sosyal sınıf ve ırksal farklılıklar göstermez. Doğum kontrol hapı kullananlarda belirtiler şiddetlenebilir.


PMS Neden Olur?


PMS'nin nedeni tam olarak belli değildir. Mineral yetersizliği (magnezyum, çinko), vitamin yetersizliği (A, B vitaminleri), hormonal dengesizlik (progesteron hormonu yetersizliği), vücutta aşırı sıvı tutulumu, prostaglandin ve nörotransmitter adı verilen kimyasal maddelerin dengesizliği ve psikosomatik nedenler belirtilerin ortaya çıkmasında muhtemelen etkin roller üstlenmektedirler.


PMS'nin Belirtileri Nelerdir?


PMS en ağır şekliyle ortaya çıktığında tüm vücut sistemlerini etkileyebilir ve bu durumda her organa ait belirtiler meydana gelebilir. PMS belirtileri hafif adet öncesi belirtileri şeklinde olabilir, doktora başvuracak kadar, ancak dayanılabilir şiddette olabilir veya iş kaybına, sosyal ilişkilerde sorunlara, kişide depresyona yol açacak kadar şiddetli olabilir.


PMS'nin ruhsal belirtileri ruhsal çökkünlük, yorgunluk hissi, aşırı uyuma eğilimi, çevreye ilginin azalması, duygu durumunda dalgalanmalar, sinirlilik, gerginlik, hassaslaşma, alınganlık gösterme, ağlama eğilimi şeklinde olabilir.


Memelerin dolgunlaşması, büyümesi ve ileri derecede hassaslaşması şeklinde meme belirtileri olabilir.


Vücutta ödemlere (şişmeler), kısa zamanda kilo alımına, karında şişkinliğe ve elbiselerin dar gelmesine yol açabilecek kadar şiddetli sıvı tutulumu ortaya çıkabilir.


Başağrısı, bulantı-kusma, kabızlık, ishal, iştah artışı, aşırı susama, alkole tahammülsüzlük, cinsel istek artışı, akne (sivilce) ortaya çıkması diğer sık gözlenen belirtilerdir.


PMS Tanısı Nasıl Konur?


Adet öncesi dönemde bazı belirtilerle başvuran her kadına PMS tanısı koymak, kadının gereksiz yere bazı tedavilere ve bunların yan etkilerine maruz kalması anlamına geleceğinden ancak belli bazı kriterleri taşıyanlara PMS tanısı konur.


PMS tanısı koymak için aşağıdakilerin mutlaka varolması gerekir:


1-Belirtiler düzenli olarak ortaya çıkmalı ve kaybolmalıdır: adet döngüsünün ikinci yarısında ortaya çıkan belirtilerin şiddeti giderek artmalıdır.


2-Adet görüldükten sonra belirtiler üç gün içinde kaybolmalıdır.


3-Her adet döngüsünde en az 10 gün süren belirtisiz bir dönem varolmalıdır.


4-Belirtiler arka arkaya en az üç adet döngüsünde görülmüş olmalıdır.


5-Belirtiler iş yaşamı, sosyal yaşamı ve kişisel ruhsal dengeyi etkileyecek kadar şiddetli olmalıdır.


Kadınlar PMS tanısını genellikle kendi kendilerine koyarak doktora başvururlar. Ancak yapılan tıbbi değerlendirmede sıklıkla altta yatan sorunun gerçekte adet öncesi dönemde yaşanan belirtilere kişinin aşırı hassasiyet göstermesinin söz konusu olduğu saptanabilir.


Tanının doğru konabilmesi ve tedavinin doğru bir şekilde verilebilmesi için komple bir jinekolojik sorgulama ve muayene yapılır ve bazı destekleyici laboratuvar tetkikleriyle tanı desteklenir.


PMS Nasıl Tedavi Edilir?


PMS nedeniyle günlük işlerini yapamayacak duruma gelinmesi, sosyal ilişkilerde problemler ortaya çıkması, intihar girişimi, saldırganlık eğilimi gibi psikiyatrik belirtilerin ortaya çıkması PMS'nin en ağır şekli olarak kabul edilir ve tedavi genellikle Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı tarafından uygulanır.


İlaçla Tedavi Yöntemleri:


Çoğu durumda PMS belirtileri yukarıdaki kadar şiddetli değildir ve özellikle bedensel belirtilerin hakim olduğu durumlarda Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı takibinde uygulanan tedavi yöntemleriyle PMS belirtileri dayanılabilecek hale getirilebilir.


Doğum kontrol hapları:


Bu ilaçlar özellikle beraberinde adet düzensizliği ve adet sancısı olan kadınlarda faydalıdır. Ancak bazı kadınlarda doğum kontrol hapı kullanımı PMS'nin ruhsal belirtilerini şiddetlendirebilmektedir.


Ağrı kesici-iltihap giderici ilaçlar:


Belirtiler başlar başlamaz düzenli olarak alındığında ve adet kanamasının üçüncü gününe kadar kullanıldığında bu ilaçlar özellikle PMS belirtileri ile beraber adet sancısı gibi ek belirtileri olan kadınlarda faydalı olabilmektedir.


GnRH analogları:


Bu özel hormon ilaçları yumurtalıkların işlevlerini geçici olarak devre dışı bırakarak östrojen ve progestron hormonu salgısını menopozda olan bir kadındaki seviyelere düşüren ilaçlardır. Dikkatli bir değerlendirme sonrası mutlaka doktor kontrolünde kullanılmaları gerekir. Uzun süre kullanıldıklarında kemik erimesi gibi ciddi sonuçlar doğurabileceklerinden tedavi süresi uzayacaksa beraberinde östrojen hormonu takviyesi yapılır.


Rahimin alınması:


PMS'de tüm yöntemler başarısız kaldığında yumurtalıklarla beraber rahimin ameliyatla çıkarılması şeklinde uygulanan ve en son tercih edilen yöntemdir. Günümüzde etkili ilaçların varlığı sayesinde giderek az uygulanan bir tedavi biçimi haline gelmiştir.


Ödem (şişme) Belirtisinin Ön Planda Olması Durumunda Uygulanacak Tedavi:


Ödem tedavisinde bazı idrar söktürücü ilaçlar fayda verebilmekle beraber, bu ilaçların uzun süre kullanılması ciddi bazı yan etkilerin oluşmasına neden olabilmektedir.


Meme Hassasiyeti Ön Planda Olması Durumunda Uygulanacak Tedavi:


Meme hassasiyeti ön planda olduğunda bu hassasiyetin fibrokistik hastalık gibi diğer meme hassasiyetine neden olabilecek durumlardan ayrımının yapılması çok önemlidir. PMS'ye bağlı meme hassasiyetinin giderilmesinde memeleri alttan iyi destekleyen bir sütyenin gece gündüz kullanılması, kafein alımının kısıtlanması, sigara içilmemesi çoğu kadın için yeterli olmaktadır. Yağ tüketiminin azaltılması, doktor önerisine göre idrar söktürücü ilaçların ve A, B, E grubu vitaminlerin kullanılması bazı kadınlarda oldukça iyi sonuç verebilmektedir.


Ruhsal Belirtilerin Ön Planda Olması Durumunda Uygulanan Tedavi:


Ruhsal belirtiler basit duygusal dalgalanmalar şeklinde olabileceği gibi, ağır depresyon şeklinde de ortaya çıkabilir. Tedavide antidepresan ilaçlar ve gerekli durumlarda psikiyatrik değerlendirme sonucuna göre daha farklı ilaçlar kullanılabilir.


Belirtileri hafif veya orta şiddette olan kadınlar ilaç kullanmadan, aldıkları çeşitli önlemlerle belirtileri hafifletebilirler:


Durum hakkında bilgi sahibi olunması:


PMS belirtileri olan bir kadın "aklını kaçırmadığını" bilmelidir. Belirtilerin giderek kötüleşmeyeceğini, aksine yaş ilerledikçe azalacağını, olayın hormonlara karşı dokuların bir tür hassas bir cevabı olduğunu, birçok kadında bu belirtilerin olduğunu ve belirtilerin tedavi edilebileceğini bilmek çoğu kadında belirtilerin daha hafif hissedilmesi için yeterlidir.


Gıdalar:


Kafein (kahve, çay, çikolata, kola ve bazı ağrı kesicilerde bulunur) başağrısı ve meme hassasiyeti gibi PMS belirtileri şiddetlendirmektedir. Kafein alımının özellikle belirtilerin olduğu dönemlerde kısıtlanması belirtilerin şiddetini azaltmada oldukça etkili olabilir.


PMS belirtileri olan kadınlar özellikle adet döngüsünün ikinci yarısında (yumurtlama sonrasında) alkole karşı aşırı duyarlılık geliştirirler ve bu dönemde alkol alınması PMS belirtilerinin daha şiddetli hissedilmesine neden olabilir.


Sigarada bulunan madde olan nikotin vücutta su tutan hormonların salgısını uyardığı için sigara azaltılmalı, en iyisi tümüyle bırakılmalıdır.


Egzersiz:


Düzenli egzersiz yapılması PMS belirtilerini hafifletmede etkili bulunmuştur. Bu durum muhtemelen egzersizin beyin endorfin seviyesini artırıcı özelliğine bağlıdır. Endorfin vücudun salgıladığı bir morfin türevidir ve "mutluluk hormonu" olarak da bilinir. Bu maddenin rahatlatıcı, gevşetici özellikleri vardır. Haftada en az üç kez yirmişer dakikalık egzersiz uygulanması ve bu uygulamanın düzenli olarak sürdürülmesi PMS belirtilerinin hafifletilmesinde mutlaka fayda verecektir.


Yaşamsal stresin azaltılması:


Gevşeme teknikleri (meditasyon gibi) ve yoga uygulamalarının faydalı olduğu PMS belirtileri yaşayan kadınlar tarafından sıklıkla belirtilmektedir.

28 Şubat 2008 Perşembe

Zeytinyağı göğüs kanserini önlüyor

ABD'Lİ bilim adamları, zeytinyağında bulunan oleik asidin göğüs kanserine karşı koruyucu özellikler taşıdığını tespit etti. Northwestern Üniversitesi'nin laboratuvar ortamında göğüs kanseri hücreleri üzerinde yaptığı araştırmaya göre oleik asit, göğüs kanserinin tetikleyicilerinden olan "Her - 2/neu" isimli genin seviyesini azaltıyor. Araştırmacılar, göğüs kanseri hastalarının yüzde 30'unda, bu genin aktif olarak rol oynadığını belirtiyor.

Yaşlanmaya karşı da kalkan.
Sonuçları Annuals of Oncology dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, oleik asit ayrıca, göğüs kanseri hastalarının tedavisinde kullanılan "herceptin" adlı ilacın da etkisini artırıyor. Ekipten Dr. Javier Menendez, zeytinyağı açısından zengin Akdeniz tipi diyetlerin kalp hastalığı ve yaşlanmaya karşı da koruyucu etkisinin olduğunu söyledi. Menendez, "Yine de bu konuda daha araştırma yapmak şart" dedi.

Rahim kanserine karşı aşılı önlem

İLAÇ firmaları, rahim ağzı kanserinden ölüm oranının, 12 yaşındaki kız çocuklarına uygulanacak bir aşıyla yüzde 75 oranında düşürüleceğini açıkladı. İngiltere'deki 2 büyük ilaç firması, GlaxoSmithKline (GSK) ile Merck, ilk rahim ağzı kanseri aşısını üretmek için yarışa girdi. Cinsel yolla bulaşan rahim ağzı kanseri aşısının, henüz cinsel ilişki yaşamadıkları için en çok 12 yaşındaki kız çocukları üzerinde etkili olacağı belirtiliyor.

DAHA çok birden fazla seks partneri bulunan kadınlarda görülen rahim ağzı kanserine, özellikle papilloma virüsü (HPV) yol açıyor. Yeni aşı, HPV enfeksiyonuna karşı koruma sağlıyor. GSK firması yetkilileri, aşının, rahim ağzında "sonradan kansere dönüşebilecek herhangi bir değişiklik olup olmadığını gösteren" smir testi uygulamasını da yüzde 52 oranında azaltacağını belirtiyor.

Hamilelikte Oluşan Cilt Değişimleri

Hamilelikte Oluşan Cilt Değişimleri


Güzelsiniz, hem de çok özel bir nedenden dolayı.. Dokuz aydan uzun bir süre boyunca pek çok değişik olayla karşılaşacaksınız.

Örneğin cildiniz, dokuların gerilmesi ile birlikte sadece hamilelik döneminde görülen hormonal bir değişimden etkilenecek, aynı sizin gibi biraz daha duyarlı, daha kırılgan olacak. Hamileliğinizle ilgili sadece güzel anılara sahip olabilmek için yalnızca şu anda yaşadığınız fiziksel değişikliklerle uğraşmayacak, aynı zamanda yakın gelecekte yaşayacağınız değişikliklere de hazırlanmak durumunda kalacaksınız.

İsterseniz, hamilelik döneminde cildinizin yaşayacağı değişimleri inceleyelim:


Önlem almaya birinci aydan itibaren başlayın!

• Karın çatlağı nedir?
Bunlar mor-kırmızı renkten beyaza dönüşen izlerdir ve hamileliğin en önemli işaretleridir. Karın çatlakları hamilelerin yarısından fazlasında görülür.

• Neden ortaya çıkarlar?
Hamilelik sırasında hormonların etkisinde kalan ve gerilen dokularda cildin yapısını ve esnekliğini sağlayan kollajen ve elastin lifler iyice gerilerek kopuyorlar. Daha ince ve düzensiz yapıdaki yeni liflerin oluşumuyla telafi ediliyorlar. Bu liflerin üzerindeki deri de daha ince olduğu için ciltte bir yara izi niteliğinde gözle görülür izler ortaya çıkıyor.

• Neden görünürler?
Kaçınılmaz olarak hormonal faktörler nedeniyle çatlaklar oluşuyor. Vücut ağırlığındaki artış nedeniyle cildin sıkılığındaki değişim, yani mekanik faktör de etkili oluyor. Ancak çatlakların asıl sorumlusu hormonal değişim. Çatlakların oluşumda kadının hamilelik öncesindeki kilosu, kolajen kalitesi ve genetik faktörler de ayrıca rol oynuyor. Ayrıca karın çatlakları çoğunlukla genç kadınlarda görülüyor. Daha önce yaşanmış olan hamileliklerin sayısının ise yeni karın çatlaklarının ortaya çıkmasında herhangi bir rolü söz konusu değil. Bel çevresi genişliği ile karın çatlaklarının varlığı arasında ise herhangi bir bağlantı bulunmuyor.

Öneriler
• Önleyici cilt bakımına hamileliğin birinci ayından itibaren başlayın. Ne kadar erken başlanırsa çatlakların önlenmesindeki başarı o kadar yüksek oluyor.
• Cilt bakım ürünü ne kadar düzenli aralıklarla uygulanırsa etkinliği o kadar yüksek!
• Cilt bakım ürününün kullanımına doğum sonrasında da devam etmeyi unutmayın!
• Tüm yara izleri gibi karın çatlaklarını da güneşe maruz bırakmayın!

27 Şubat 2008 Çarşamba

Her Yaşta Annelik duygusu

ngiliz Guardian ve The Times gibi gazeteler, 9 yıl hormon tedavisi gördükten sonra suni döllenme ile ikiz bebeklere hamile kalan Iliescu''yu manşet yaptı.

Iliescu''nun ikizlerinden biri rahimde öldüğü için 8 aylıkken sezaryenle alınmış, diğer bebeği sağlıklı doğmuştu.

The Times gazetesi, ‘Bu bebek 16 yaşına geldiğinde annesi 82 yaşında olacak'' başlığını attı. Iliescu''nun çocuğunun büyüdüğünü göremeyecek kadar yaşlı olduğuna dikkat çeken Romanya gazetelerinin etik tartışmasına Avrupalı gruplar da katıldı. İngiltere''deki bir etik grubunun başkanı olan Josephine Quintavalle, ‘Anneanne yaşındaki bir kadın çocuk doğurmamalı'' dedi. Kilise ise ‘Bir insana hayat vermenin yaşı yoktur'' açıklaması yapmıştı.

Lohusa Anneye Pratik Öneriler

Anne sütü bebeğin hem sağlıklı olması, tüm besin ögeleri gereksinmesini karşılaması, kolaylıkla sindirilebilir ve enfeksiyonlara karşı koruması açısından yeri doldurulamaz bir besindir.
Emziren annelerin beslenmesi ile ilgili faydalı bilgiler ve lohusa annelere pratik öneriler veren Anadolu Sağlık Merkezi Çocuk Hastalıkları Uzmanı Dr.Ela Tahmaz'ın verdiği bilgilere göre, anne sütü doğumdan sonraki ilk yarım-bir saatlik süre içinde ve başka hiçbir ek besin, su dahil, verilmediğinde bebekler için en ideal besindir.
Emziklilik (laktasyon) genellikle meme büyümesi, süt salgılanmasının başlaması ve başlayan süt salgılanmasının devamı olmak üzere üç döneme ayrılır. Her bir dönem metabolik üreme hormonlarıyla denetlenir.
Emzirmenin başarılı olduğunu söyleyebilmek için annenin bebeğini güçlük çekmeden, hemen doğum sonrasında emzirmesi ve bebeğin sağlıklı olarak kilo alması gereklidir. Emzirme döneminde bedensel, psikolojik, doğum öncesi ve sonrası bir takım etmenler etki eder.
Emzirmede annenin salgıladığı süt, aldığı besinlerin bir ürünüdür. Süt salgısı için gerekli besinler annenin kendi gereksinmesine ek sayılmalıdır. Yenidoğan bebeğin beslenmesi için annenin salgıladığı sütün enerjisi ve besin ögeleri, annenin yedikleri ile kendi vücudundaki depolardan sağlanmaktadır. Emziren bir annenin beslenmesindeki amaç, kendi fizyolojik gereksinmelerini karşılayarak, vücudundaki besin yedeğini dengede tutmak ve salgılanan sütün gerektirdiği enerji ve besin ögelerini karşılamaktadır.
Emzikli kadınlar için enerji ve besin ögeleri gereksinmeleri kişisel özelliklere göre farklılık gösterir. Bu özellikler sık doğumlara bağlı olarak depoların azalması, enfeksiyon sıklığı, beslenme yetersizliğinin varlığı ve derecesi, fiziksel uğraşların ağırlığı gibi enerji harcamasını arttıran etmenlerdir.
Annenin gebelikte ve emziklilikte yeterli ve dengeli beslenmesi bebeğin sağlıklı doğması ve anne sütü veriminin artmasına neden olmaktadır. Annenin gebelikte koyu yeşil yapraklı sebzeler ile su ürünlerini tüketmesi bebeğin beyin gelişimine katkıda bulunmakta ve ileriye yönelik sağlık sorunları önlenmektedir.
Emziklilikte süt salgılanması, kadının normal gereksinimden daha fazla enerji, protein, vitamin ve mineralleri almasını gerektirir.

Enerji: Emzikli kadının salgıladığı sütteki enerjinin önemli bir kısmı yediklerinden sağlanır. Kadının aldığı enerji tam olarak süt enerjisine dönüşememekte, vücut dokuları da bir miktar harcanmaktadır. Diyetin sağladığı enerjinin %80 oranında süt enerjisine dönüştüğü kabul edilmektedir. Sağlıklı bir annenin günde ortalama 700-800 ml süt salgıladığı esas alındığında emziklilik döneminde günlük enerji gereksinmesine 750 kalori ek yapılmalıdır. Bu miktarın 500 kalorisi annenin yediklerinden, 250 kalorisi ise gebelikte kazanılan depolardan karşılanır.

Sıvı: Emziklilikte su metabolizmasında artış vardır. Alınan su süt salgılanmasıyla, metabolik su ise artan yiyecek alımıyla artmaktadır. Süt miktarının değişmemesi için annenin sıvı alımını arttırmak gerekir. Günlük alınan toplam sıvı miktarı yaklaşık 3 litre olmalıdır. Bu miktar pratik ölçülerle 12 su bardağı su, süt, ayran, hoşaf, komposto, limonata, şerbet, meyve suları şeklinde önerilmektedir. Çay, kahve gibi içecekler süt verimini azaltmaktadır.
Dengeli ve yeterli beslenen kadınlarda, gebelikte biriken deri altı yağ dokusu, emziklilikte süt yapımında kullanılır. Bu süre içinde zayıflama diyeti yapılmamalıdır.


Emziklilikte Günlük Beslenme Planı

Kahvaltı:
- 1 su bardağı süt (kalsiyumla zenginleştirilmiş)
- 1 yumurta
- 1 kibrit kutusu kadar peynir
- 4-5 zeytin
- 1-2 ince dilim ekmek
- 1 meyve veya domates-salatalık

Ara Öğün:
- Meyve, süt

Öğle:
- 1 porsiyon etli sebze yemeği
- 1 porsiyon pilav veya makarna
- 1 kase yoğurt veya ayran
- 1 ince dilim ekmek
- Salata, meyve

Ara Öğün:
- 1 kibrit kutusu kadar peynir
- 1-2 ince dilim ekmek
- Meyve veya domates

Akşam:
- Çorba (tarhana, mercimek, sebze veya yoğurtlu çorbalar)
- 2-3 yumurta kadar et (balık, tavuk) veya kıymalı sebze yemeği
- 1 porsiyon zeytinyağlı sebze yemeği
- Salata
- 1 kase yoğurt veya sütlü tatlı
- 1-2 ince dilim ekmek

Gece:
- Meyve, süt veya sütlü tatlı

Not: Yemek aralarında ıhlamur, nane, papatya gibi bitki çayları, az şekerli limonata ve komposto içilebilir.

Lohusa Anneye Pratik Öneriler

- Anneler eski vücut ağırlıklarına dönmek için acele etmemelilerdir. Bu süre 6 ay ya da daha fazla sürebilir. Bebeğinizi emziriyorsanız eski formunuza daha kolay dönebilirsiniz.
- Gebelik sırasında önerilenden fazla kilo aldıysanız her ay iki kilo kaybetmeniz normaldir. Ayda iki kilodan fazla ağırlık kaybı doğru değildir.
- Lohusalar zayıflama diyeti uygulamamlıdır. Ancak unlu, yağlı ve şekerli besinleri aşırı yememeğe dikkat edilmelidir.
- Doğumdan sonra bebeği emzirirken gebelik öncesi döneme göre daha fazla sıvı besin alınmalıdır.
- Kalsiyum yönünden zengin olan süt, yoğurt ve peynir belirtilen miktarlarda düzenli plarak tüketilmelidir.
- Hergün bir adet yumurta ve bir porsiyon etli sebze yemeği veya kurubaklagil yenilmelidir.
- Kuru fasulye, nohut, mercimek ve bulgur karışımı yemekler, portakal, mandalina, domates,maydanoz, yeşil biber, taze soğan gibi C vitamini yönünden zengin sebze ve meyvelerle birlikte tüketilmelidir.
- Vitaminlerden zengin sebze ve meyveler diyette her öğün olmalıdır.
- Salam, sosis, sucuk gibi katkı maddesi içeren diğer hazır gıdalar mümkün olduğu kadar yenmemelidir.
- D vitamini besinlerde bulunmaz. Ancak güneş ışınlarının doğrudan cilde yansıması ile sağlanır. Bu nedenle emzikli anne güneşlenmeye özen göstermelidir.
- Yemeklerde mutlaka iyotlu tuz kullanılmalıdır. Doğal besinlerde yeterince alınmayan iyot, ancak iyotlu tuzun kullanılması ile anne sütünden bebeğe geçer.
- Kuru yemişler ve kuru meyveler yoğun enerjileri yanında, demir ve kalsiyum gibi minerallerden de zengindir. Ağırlık kontrolü yapılarak bu besinler tüketilebilir.
- Kansızlığa neden olduğundan yemeklerle birlikte çay içilmemelidir. Çay kuşluk, ikindi gibi öğün aralarında, yani yemek yendikten 1-2 saat sonra açık olarak içilmeli, çaylara limon, limon suyu eklenmelidir. İçecek olarak ıhlamur, nane, papatya, kuşburnu gibi bitki çayları tercih edilmelidir.
- Sebzelerin, makarna ve eriştenin haşlama suları dökülmemelidir. Kuru fasulye, nohut ve barbunya gibi kurubaklagiller iyice yıkandıktan sonra ıslatılmalı ve haşlama suları dökülmemelidir.
- Pekmez kan yapıcı, şeker ise boş enerji kaynağıdır. Şeker yerine tatlı olarak pekmez yenmesi kansızlığa karşı alınacak önlemlerden biridir.
- Tarım ürünlerine haşare öldürücü ilaçlar atıldığından, sebze ve meyveler iyice yıkanmalıdır.
- Yiyecekler hazırlanırken ellerin temiz olmasına dikkat edilmelidir. Eller sık sık sabunlu su ile yıkanmalıdır.
- Doktora danışılmadan ilaç kullanılmamalıdır.
- Emzirme süresince bebeğin hep memede olması ve emerken uykuya dalması emzirmenin iyiye gittiğinin bir işaretidir.
- Başarılı bir emzirme için bebek rahat olmalı, yorgun ve tok olmamalıdır, burun delikleri temiz olmalı, rahat soluk alması sağlanmalıdır.
- Bebeğin emme refleksi memenin ağzına yerleştirilmesi ile oluşur. Bebeğin ağzına birkaç damla süt sıkılarak tadını alması ve emmeyi başlatması istenmektedir.
- Emzirme süresi her bebeğe göre değişebilir, doygunluğa ulaşması yani olgun sütü emmesi beklenmelidir.

Anne Sütünün Faydaları

- Yeni doğan bebek için en ideal besin anne sütüdür.
- Anne sütü en doğal ve taze besindir.
- Anne sütü kolay sindirilir.
- Anne sütü her zaman temizdir, mikropsuzdur.
- Anne sütü bebeğinizi hastalıklardan korur.
- Anne sütü bebeğinizle aranızda özel sevgi bağı kurulmasını sağlar.
- Doğumdan sonra ilk birkaç gün içinde gelen koyu ağız sütünü ziyan etmeden bebeğinize mutlaka veriniz.
- Gebelik sırasında memenize masaj yaparak emzirmeye hazır duruma getiriniz.
- Emziklilikte beslenmenize dikkat ederseniz sütünüz iyi gelir, bebeğiniz sağlıklı büyür.
- Normal beslenmenize ek olarak günde 10-12 su bardağı kadar sıvı yiyecekler ( süt, ayran, komposto, çorba gibi) tüketiniz.
- Bebeğinize ilk 6 ay sadece anne sütü veriniz.
- Her ay bebeğinizin kilosunu kontrol ediniz.
- 6. aydan sonra anne sütü tek başına yeterli değildir. Bu ayda ek besinlere başlanmalıdır. Anne sütünü ek besinlerle birlikte 1-1,5 yaşına kadar verebilirsiniz.

Anne Sütü Arttırılabilir

İlk altı ay içinde bebekler için tek temel gıda olan ve hem bebek, hem de anne sağlığı için eşsiz yararlar sağlayan anne sütü artırılabilir. Anne sütünü artırmaz için yapmanız gereken ise sadece doğadaki bitkilerden yararlanmak... Üstelik artık bu bitkilere ulaşmanız da çok kolay!
Prof. Dr. Sırrı Bektaş, hem bebekler hem de anne sağlığı için eşsiz yararlar sağlayan anne sütünün artırılabileceğini belirtiyor. Anne sütü oluşumunda prolaktin ve oksidisin hormonlarının salgılandığını belirten Sırrı Bektaş, doğada bu hormonların salgılarının artmasına yardımcı birçok bitki bulunduğunun altını çiziyor.
Bebeklerin sağlığı ve gelişiminde, özellikle ilk 6 ayda eşsiz ve mucizevî besin kaynağı olan anne sütünün birçok doğal yöntem ile arttırılabileceğini belirten Prof. Dr. Sırrı Bektaş, prolaktin ve oksidosin hormonunun salgılanmasına yardımcı bitkilere galaktogog adı verildiğini belirtiyor.

Hangi Bitkiler Yararlı?

Prof. Dr. Bektaş, bu bitkilerden bazılarını şöyle sıralıyor; "Çemen otu, süt bezlerini uyararak prolaktin hormonunun salgılanmasını artırıyor. Bunun yanı sıra sayısız faydaları olan Rezene de anne sütünü arttırıcı etkisi bilinen doğal bir galagtogogdur. Emzirme döneminde annelere, süt arttırıcı özelliği ile fayda sağlayan bir diğer galagtogog da Keçi Sedefi Otudur."


Bilinçsizce Kullanmayın!

Ancak doğada bulunan bu bitkilerin aktarlardan alınarak bilinçsizce kullanılmasının doğru olmadığını vurgulayan Prof. Dr. Bektaş, "İyi formüle edilmiş, katkı maddeleri içermeyen ve ileri teknoloji ile üretilmiş modern bir ürün olan Humana Firmasının geliştirdiği Still-Tee isimli bitkisel çay bu amaçla Türkiye’de kullanılabilecek ilk ve tek üründür. Bu tür ürünler AB ülkelerinde ve ABD’ de sıklıkla kullanılıyor." diye konuşuyor.
Anne sütünün, ilk 6 ayda, su da dahil ilave hiçbir ek besine gerek olmadan bebek için yeterli bir besin kaynağı olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Sırrı Bektaş, anne sütü ile beslenen bebeklerin, bulaşıcı hastalıklardan korunduğunu, sağlıklı bir gelişim gösterdiğini ve zeka seviyelerinin daha yüksek olduğunu hatırlatıyor. Prof.Dr. Sırrı Bektaş aynı zamanda, anneler için de emzirmenin eşsiz bir sağlık kaynağı olduğunu belirtiyor. Emziren kadınlarda kanser riski ve kemik erimesinin daha az görüldüğünü belirtirken, bebeklerin anne sütünden erken mamaya geçmelerinin en büyük nedeninin sütünün yetersiz olduğu ve bebeğinin doymadığını düşünmesidir. “ diyen Dr. Bektaş bunun için Still-Tee isimli ürünün annelere yardımcı olacağını ve emzirme bilincinin pek de yeterli düzeyde olmadığı ülkemizde tüm annelerin emzirmeyi ısrarla devam ettirmelerini önemle tavsiye ediyor.

Anne Sütü Yetmiyorsa

Dr. Hızır Yılmaz anne sütünün yetersiz olması durumunda sıvı kaybına bağlı gelişen hastalıklara yakalanmamaları için yeni doğan bebeklere, kaynatılıp soğutulmuş temiz su takviyesi yapılması gerektiğini belirtti.

Anne sütünün bebeğin su ve gıda ihtiyacını karşılayacak yegane besin olduğunu bildiren Uzm. Dr. Hızır Yılmaz, "Bebekler normalde vücutlarında bir miktar fazla su ile doğarlar. İlk hafta içinde yüzde 5 ile 10 arasında kilo kaybı bu fazla suyun kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Bu durum aslında anne sütünün çoğalıp bebeğin tüm ihtiyaçlarını karşılayacağı zamana kadarki bir koruma sistemidir" diyor.

GECİKMEYİN ÖNLEM ALIN

Özellikle sütün geciktiği bebeklerde bu depo suyun yetersiz olabildiğini ve sıvı kaybının olumsuz sonuçlara yol açabildiğini aktaran Uzm. Dr. Hızır Yılmaz, "Yenidoğan dehidratasyon kendini sıklıkla ateş, huzursuzluk, ağızda kuruluk, idrarda azalma, gecikme gibi belirtilerle belli etmekte, ileri safhalarda üre yükselmesi, elektrolitlerde bozulma, hatta karaciğer fonksiyonlarının bozulması ve sarılık gibi durumlara yol açabilmektedir. Tedavide gecikme sepsise kadar gidebilecek ciddi hastalıklara da yol açabilmektedir" diye uyarıyor.

BİBERONLA DEĞİL KAŞIKLA VERİN

Bu durumdan korunmanın tek yolunun emzirildikten sonra bebeğe iyice kaynatılıp soğutulmuş su takviyesi yapmak olduğunu anlatan Uzm. Dr. Yılmaz "Su biberonla değil kaşıkla verilmeli, bebek almıyorsa zorlanmamalıdır" uyarısında bulunuyor.

anne sütü

Prof. Cengizlier, bebek beslenmesindeki bütün yan ürünler yada beslenmeye yönelik ürünlerin hepsinde anne sütüne yakınlık ya da benzerlik sözcüklerinin geçtiğini belirterek, “Çünkü anne sütü gerçekten benzersizdir. Bebek için hayatının bir parçasıdır” diyerek konuyla ilgili şunları söylüyor:

“Anne sütü, bir bebeğin doğduğu günden itibaren ilk altı ay boyunca su dahil tüm ihtiyaçlarını karşılayan bir besindir. 6 aydan ilk bir yaş hatta iki yaşa kadar da anne sütü yine çok önemli yer tutar bebeklerin hayatında. Bu sürelerden sonra birtakım gıdalarla desteklenmesi gerekir.”


Bebeğe göre farklı süt...

Prof. Dr. Reha Cengizlier, anne sütünün bebeğin ihtiyacına göre farklılık gösterdiğini de vurguluyor:
“Yeni doğan bir bebeğin annesinin sütünün içeriği o bebek bir aylık iki aylık olduktan sonra farklılaşır. Hatta her emzirmede dahi anne sütünün içeriği, bebeğin ihtiyaçlarına göre değişir. O kadar güzel bir denge söz konusudur ki başlangıçta bebeğin daha güzel emebilmesi için şekerli kıvamdadır. Artık bebeğin doyma aşamasına geldiği zaman doygunluk hissi vermek, bebeği rahat bırakmak için yağ içerir. Yani tamamen bebeğin ihtiyacına göre ayarlanır. O bebeğin büyüme aşamasında da onun mutlak ihtiyaçlarını karşılamak için ayarlanır. Hatta annenin dengeli beslenmemesi durumunda bile gerekirse annenin aleyhine bile olsa bebeğin ihtiyacını ön planda tutarak bebeğe göre bir süt halini alır. Örneğin annenin kalsiyumu eksikse gerekirse annenin kalsiyumundan alır ve onu bebeğe verir. Beslenme, büyüme, gelişme, yaşama için en ideal ve en gerekli olan anne sütü ile beslenmedir. Burada suyu vitamini, proteini, yağı, karbonhidratı her şeyi bebeğe göre ayarlanır. Anne sütü iyi bir besin kaynağı olması dışında koruyucu maddeler de içerir. Bebek kendi koruma sistemini geliştirinceye kadar anne sütü onu hastalıklardan korur.”

Prof. Dr. Reha Cengizlier, bebeğine anne sütü veremeyen annelerle ilgili olarak da şu bilgileri verdi:

“Burada çok önemli bir ayrıntı var: Denemek. Yani baştan olmuyor deyip bırakmadan denemek gerekiyor. Tabii birtakım zorunlu durumlar varsa yani birtakım hastalıklar nedeni ile bebeğe süt verilmemesi gerekebilir. Mesela anne bir takım ilaçlar kullanıyor ve bunlar bebeğe zarar verecekse o zaman bebeğe anne sütüne yakın gıdalar verilebilir. Ama eğer böyle bir mecburiyet yoksa öncelik her zaman anne sütünde olmalı. Anne süt vermeyi tekrar tekrar denemelidir. Bazı annelerin başlangıçta özellikle süt miktarı çok az olabiliyor süt yetmeyebiliyor. O zaman başlangıçta destek vermek söz konusu olabilir ama şunu anneler bilmeli: Bebek emdikçe süt artıyor. Ya da baştan itibaren süt yetmedi mama verildi. Artık anne sütü veremeyeceğim gibi bir endişe duymasın anneler. Anne sütüne sonradan da dönülebilir. Annelerin süt az bile olsa her seferinde bebeği sakin bir şekilde emzirmesi, emebildiği kadar emzirmesi gerekiyor. Böyle bir strese girmemeleri gerekiyor, çünkü stres anne sütünü daha da azaltabiliyor.”

Prof. Dr. Cengizlier, annenin sütünü artıran faktörlerle ilgili olarak da şunları söylüyor:
“Annenin sağlıklı olması, iyi dinlenip beslenmesi önemli. Çünkü devamlı yorgun olan ve stres altında olan annelerde sütün azalması söz konusudur. Annenin aldığı gıdalar da önemlidir. Özellikle annenin sıvısız kalmaması gerekiyor. Süt üretimi için bu şart. Bir de annelerin bebekleri emzirdikleri süre içerisinde abartılı kilo vermemeleri, dengeli ve doğru beslenmeleri, özel diyet yapmamaları gerekir. Eskiden inanıldığı gibi “sen iki canlısın bebeğin için çok beslenmelisin” de doğru bir öneri değil. Annenin özel bir beslenme programı geliştirmesine ya da uygulamasına gerek yok.”

Annelere önerilerden.

- Yeterince dinlenin.

- Yeterince beslenin.

- Bebeğiniz ile duygusal iletişim kuracak kadar, örneğin bir beslenme zamanı için yarım saat ayırın, gevşeyin ve o emzirme sırasında göğsünüzdeki bebeğe konsantre olun. O sırada sadece bebek ve siz varsınız dünyada.

- İlaç almanız gerekiyorsa doktorunuz ile mutlaka görüşün.

- 6 ay sadece anne sütü yeterlidir.

26 Şubat 2008 Salı

İyi Bir Anne Olabilecek Miyim?

HAMİLELİK DÖNEMİNDE YAŞANAN PSİKOLOJİK DEĞİŞİMLER
Memorial Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü'nden Op. Dr. Banu Göker Özdemir, gebelik döneminde gerçekleşen fizyolojik değişimler haricinde psikolojik değişimler de bulunduğunu belirterek konu hakkında şu bilgileri verdi:

İlk üç ayda değişken ruh hali maydana gelebilir
Gebelik döneminde birçok ruhsal değişiklikler meydana gelmekte ve bunların birçoğu göz ardı edilmektedir. Gebeliğin özellikle ilk üç ayında değişken ruh hali meydana gelebilir. Sıkıkla nedensiz ağlama nöbetleri görülür. Bazen çok arzu edilen gebeliklerde bile ilk aylarda gebeliği kabullenememe, içe dönüklük, pasiflik meydana gelebilir.

İlerleyen aylarda vücut imajında değişimler etkili olabilir
İlerleyen aylarda ise vücut imajında meydana gelen değişimlerden dolayı utanma duygusu gelişebilir. Gerek vücuttaki değişimler gerekse bebeğe zarar verileceği endişesi nedeniyle cinsel istek azalabilir.

Son aylarda doğumla ilgili korkular oluşabilir
Son aylarda ise gebeler genellikle doğum korkusu, sağlıklı bir bebek dünyaya getirebilme endişesini yoğun bir şekilde yaşayabilir.

Gebelik ve doğum canlının soyunu devam ettirmesi için gelişen fizyolojik bir olaydır ve insan vücudu bu mucizevi olayı gerçekleştirebilmek için oldukça iyi gelişmiş bir adaptasyon mekanizmasına sahiptir.

Anne adayının kendini bekleyen değişiklikleri iyi bilmesi ve bunlara karşı hazırlıklı olması kadar fizyolojik olarak gelişen değişikliklerin patolojik olan hastalıklı durumlardan ayırt edilebilmesi büyük önem taşımaktadır. Bunlar haricinde gerçekleşebilecek psikolojik değişimler, anne adayını rahatsız edecek düzeydeyse, uzman psikologlardan yardım alınması doğru olacaktır.

Memorial Hastanesi Psikoloji Bölümü uzmanları da "Hamilelik dönemindeki psikolojik değişimler" hakkında şu bilgileri veriyorlar:

"İyi bir anne olabilecek miyim?"
Anne adaylarının hamileliğe psikolojik olarak hazır olması kişiden kişiye değişir. Ancak her anne adayında hamilelik öncesi ve hamilelik sırasında "Vücudum hamilelikten nasıl etkilenecek, iyi anne olabilecek miyim, sorumluluklarım artacak bunlarla başa çıkabilecek miyim" gibi endişeler ve kaygılar bulunur ve bunlar normaldir. Hamilelik ve süreçleri hakkında bilgi edinmek, bu endişelerin ve kaygıların azalmasına yardımcı olur. Ayrıca bir bebeğin altı nasıl değiştirilir, nasıl karnı doyurulur, nasıl yıkanır öğrenilirse endişeler azalacaktır.

Hamilelik süreci içerisinde kadında hormonal değişikliklerden dolayı duygusal değişimler olur, bu değişimler bazen çok yoğun yaşanabilir. Depresyon hamilelik sırasında en çok karşılaşılan duygu durumudur. Ayrıca anne adayında daha önce bir psikiyatrik hastalık geçmişi varsa, bu hastalık hamilelik sırasında tekrarlayabilir. Çiftlerin bu konuda bilgi sahibi olması, anne ve baba adayının hamileliği daha rahat geçirmesine yardımcı olacaktır. Annenin hamileliğe ve çocuk sahibi olmaya isteyerek karar vermiş ve hazır olması, hamilelilik sürecinde ve sonrasında karşılaşabileceği sorunlara daha iyi göğüs germesini ve sağlar.

Evliliği kurtarmak için hamile kalmak depresyon sebebi olabilir
Anne adayının hamileliğe hazır olmaması çeşitli sebeplerden dolayı olabilir. Planlanmamış hamilelikler, eşlerin ya da başkaların baskısı ile hamile kalmak, evliliği kurtarmak için çocuk sahibi olmaya karar vermek bu sebepler arasında yer alır. Böyle durumlarda anne adayı karşılaşabileceği ufak zorluklarla bile başa çıkmakta zorlanır. Zaten inişler ve çıkışlar gösteren duygu durumu, daha çok etkilenecektir. Anne adayı özellikle post-natal dönemde bebeğini kabullenmekte zorlanabilir. Ağır depresyon geçirebilir. Daha ileri durumlarda kendisine ve bebeğe zarar vermeyi düşünebilir. Stres düzeyi hem hamilelik hem de sonrası dönemde yüksek olur, bu da kendini ve bebeği olumsuz etkiler.

Fazla stres "Erken doğum" ya da "Düşük" nedeni
Hamilelik öncesi ve sonrası stres ne anne adayı ne de bebek için iyi değildir. Fazla stres erken doğuma sebep olabilir, bebeğin zayıf olmasına ya da düşük riskini yükseltebilir.
Anne adaylarının stresten uzak durması gerekir.

Yapılması gereken; "Stres kaynaklarını bulmak ve çözmeye çalışmaktır. Eğer anne adayının tek başına çözemediği bir durumsa eşinden, ailesinden, arkadaşlarından yardım alması ya da profesyonel yardıma başvurması doğru olacaktır".

Sigara ve alkolden uzak durmak, geleceğe dönük bütçe planlaması yapmak stres kaynağını azaltır
Anne adayının hamilelik öncesinde sağlıklı beslenmeye başlaması hem kendi hem de doğacak bebeği için sağlıklı olacaktır. Ayrıca kendisini iyi hissetmesine yardımcı olur. Sigara ve alkolden uzak durması belki bu konuda yapılması gerekenlerin başında gelmektedir.

Bununla birlikte anne-baba adaylarının maddi olarak da hazır olmaları stres düzeylerinde, endişe ve kaygılarında azalma yapar. Bebek sahibi olmak pahalıdır. Çiftlerin geleceğe dönük bütçe planları yapmaları ileride karşılaşabilecekleri herhangi bir sorun için önlem olacaktır.
Unutulmaması gereken annenin huzurlu, rahat ve olumlu olması hamileliğe hazır olması ile bağlantılıdır ve bebeğin gelişimini (Hamilelik sırasında ve doğumdan sonra) olumlu etkileyecektir.

Zayıf kadınların 7 sırrı

Zayıflamak uğruna sürekli aç mı yaşıyorsunuz? Oysa buna hiç gerek yok. Verdiğiniz kiloları geri almamak ve formunuzu uzun yıllar korumak için zayıf kadınların 7 sırrını öğrenmeniz yeterli.

Siz de hayatınızın yarıdan fazlasını, sonu gelmez diyetler yaparak mı geçiriyorsunuz? Üstelik buna rağmen tartıdaki rakam ve aynadaki görüntüyle bir türlü barışamıyor musunuz? Belki de bir yerde, bir şeyi yanlış yapıyorsunuz… Çünkü sağlıklı bir metabolizmaya ve yeterli gayrete sahip herkes, aldığı kalori yaktığı kaloriden az olduğu zaman kilo verebilir. Diyet anlayışınızı değiştirmek ve zayıf kadınların sırlarını öğrenmek istiyorsanız haberimizi mutlaka okuyun.

Tabağınızı meyve ve sebzelerle doldurun
Diyet savaşlarında kazanan taraf olmak istiyorsanız, sebze ve meyveler menülerinizin temelini oluşturmalı. 7 binden fazla yetişkin üzerinde yapılan bir araştırmaya göre; günde 9 ya da daha fazla porsiyon sebze meyve yiyen kişiler, kalorisi daha az bile olsa karbonhidrat tüketen kişilere göre daha az kilo problemi yaşıyorlar.

Çünkü… Meyve ve sebzeler düşük enerjili besin grubunda bulunuyor. Bu, kocaman porsiyonlarla sebze veya meyve tüketseniz de, diğer besinlere göre daha az kalori alacağınız anlamına geliyor. Üstelik meyve ve sebzeler, genel olarak lif ve su bakımından çok zengin ve bu nedenle kısa sürede doyma hissi oluşturuyorlar. Örneğin, yarım bardak vanilyalı dondurma 270 kalori ve 18 gram yağ içeriyor. Lif ve su bakımından zengin olan orman meyveli yarım kâse donmuş yoğurdun içeriğinde ise 70'den daha az kalori ve sadece 5 gram yağ bulunuyor.

Yemekten önce çorba veya salata tüketin/_newsimages/4010615.jpg
Büyük ihtimalle sizin anneniz de, yemekten önce bir şeyler atıştırmanıza itiraz eder, bunun iştahınızı kapatacağınızı söyler dururdu. Gerçekten de bunun iştah kapattığı ve çok yemeyi engellediği doğru. Rahatça kilo veren ve verdiği kiloları koruyabilen kadınlara baktığımızda, hepsinin akşam ve öğle yemeği öncesinde salata veya bir kâse çorba tükettiklerini görüyoruz.

Çünkü… Yemekten önce yenen çorba veya salata açlık hissini azaltarak, ana yemeğin daha az yenmesine sebep oluyor. Yapılan araştırmalarda öğle yemeği öncesinde bir kâse çorba içenlerin aynı sofradaki kişilere göre yemeğin devamında çok daha az yediği görülmüş. Elbette yenilen çorbanın içeriği de önemli: Kremalı ve çok yağlı çorbalar yüksek enerjili olduğundan tercih edilmemeli. Başlangıç olarak salata tüketmek de oldukça iyi bir tercih. Başlangıç salatanızı seçerken, düşük kalorili içeriğe sahip olmasına dikkat etmeli, yağlı soslarla yapılmış salatalar yerine bol yeşillikli, az yağlı ve sirkeli olanları seçmelisiniz.

Atıştırmak için büyük besinleri tercih edin
Zayıf kadınlar bir şeyler atıştırmak istediklerinde genellikle enerjisi düşük meyve, sebze ve yoğurt gibi besinleri tercih ediyor. Bu besinlerin bir ortak özelliği de hacim olarak bazı kalorili besinlere kıyasla çok daha büyük görünmeleri… Örneğin, kocaman bir elma sadece 60 kaloriyken minik bir parça çikolata 125, büyük bir kâse yağsız yoğurt 100 kaloriyken ince bir dilim tiramisu 240 kalori olabiliyor.
Çünkü… Besinler hacim olarak büyük olduklarında, kalorileri az bile olsa insan beyni onun daha iyi karın doyuracağına inanıyor. Az kaloriye sahip atıştırmalıklar arıyor fakat çikolatadan vazgeçemiyorsanız mümkün olduğunca hava kabarcıklı olanları tercih etmelisiniz. Haşlanmış mısır, karpuz, kereviz sapı gibi su bazlı yiyecekler de seçebilecekleriniz arasında.

Dışarıda yemek yerken dikkatli olun
Haftada en az dört kez dışarıda yemek yiyorsanız, bunun diyetinize sekte vurmaması imkânsız gibi. Çünkü restoranlardaki porsiyon büyüklükleri, evinizdekilerden bir hayli fazla olabilir. Üstelik tabağınızdakini mutlaka bitirmek gibi bir âdetiniz varsa, bu size çok daha fazla zarar verebilir. Penn State Üniversitesi'nde yapılan bir deneyle de bu durum kanıtlanmış: Bir restoranda tabakların bir kısmına, normalden yüzde 50 daha fazla yemek konulduğunda, deneye katılanların yüzde 43'ünün tabağındakileri bitirdiği görülmüş. Tabağındakileri bitirenlerin yüzde 16'sı yemeğin kalorisinin fazla olabileceğini düşündüğünü ancak buna rağmen tabağındakileri bitirdiklerini söylemiş.
Çünkü… Restoranlarda bazen sebze yemekleri bile tahmin ettiğinizden yüksek kaloriye sahip olabilir. Bunun için yemeğin zeytinyağında mı yoksa tereyağında mı piştiğini, nasıl hazırlandığını öğrenmeniz önemli. Düşük kalorili bir öğün için; büyük tabaklar yerine küçük tabaklarda servis edilen yağsız bir parça et, et suyuyla yapılmış çorba, hafif soslarla yapılmış salata, küçük bir aperatif ve tatlı yerine meyve yiyebilirsiniz.

Yasak yiyeceklerin hayalini kurmayın
Kilo verme planları, sahte açlık krizlerine veya sadece yiyecekleri düşünerek yaşamaya neden olabilir. Diyet yapanların hayallerini çoğu zaman hamburger, pizza ve patates kızartmaları süsler. Yiyeceklerin sizi hâkimiyeti altına almasına asla izin vermemelisiniz.
Çünkü… Giderek kronik bir hal olan bu durum diyetin çok daha zorlaşmasına neden olabilir. Yapamayacaklarınız yerine yapabileceklerinizi düşünerek, pozitif olmalısınız. "Atıştırmak için bir şeyler yiyebilirim. Örneğin çok sevdiğim bir meyveyi" diyerek, mutlu olmaya bakın. Ara sıra size zevk veren şeyleri planlarınıza dâhil edin. Böylece hedefinize ulaşmak için iyi bir hamle yapmış olacaksınız.

Besin günlüğü tutun
Araştırmalar gün içinde ısırdığınız her yiyecek parçasını, bir yere not ederek diyetten çok daha fazla verim alabileceğinizi gösteriyor. Bunun için günlüğe yemek saatinizi, ne yediğinizi, miktarını ve yemekten önceki ve sonraki açlık miktarını yazmanız yeterli. Bu liste gün boyunca sizi doyuracak yiyecek ve yemeklerin belirlenmesine yardımcı olacaktır. Bunların yanı sıra, günlük yaptığınız aktiveleri ve her gün tartıldıktan sonra kilonuzu da yazmanız gerekli. Bu vücudunuzun aktif kalması ve olası kilo alımlarını önceden tespit edebilmeniz için çok önemli.
Çünkü… Diyetisyenlerin yaptığı çalışmalarda ortaya çıkan sonuç oldukça ilginç. Kilo vermek isteyenlerden günlük yemek listeleri istendiğinde, daha az yemek yiyorlar. Bu durum, kontrol eden biri olmasa da otokontrol sistemini harekete geçirerek daha az yemek yemenizi sağlayabiliyor.

İçeceklerin kalorilerini göz ardı etmeyiniz..
Diyette olan pek çok kişinin yaptığı büyük bir yanlış, içtiklerinin değil sadece yediklerinin kalorisine dikkat etmeleri. Oysa bazı içecekler, özellikle de alkollü olanlar ciddi miktarda kalori içerebiliyor. Üstelik doyma hissi yaratmadıkları için daha az yemenizi de sağlamıyorlar.
Çünkü… Sadece bir bardak bira 146 kalori, bir kadeh kırmızı şarap ise 125 kaloriye sahip. Alkolü seven biriyseniz her gün sadece bu içecekler nedeniyle yaklaşık 300 - 400 kalori alabilirsiniz. Kola gibi gazlı içeceklere olan düşkünlüğünüz nedeniyle de her gün fazladan 150 kalori almanız olası. Ve tüm bu ekstra kaloriler bir yılda 7-8 kilo almanıza neden olabilir.

Yüksek topuklar ve kadın

İSTANBUL - Kadınların yüksek topuklu ve ucu sivri ayakkabı seçiminin, ayaklarda kemik bozukluğuna yol açtığı belirtildi. Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Şeref Aktaş, bazı kadınların ayağı rahat etmese de şıklık uğruna yüksek topuklu ayakkabılara katlandığını belirtti. Hayatın yüzde 30’unun ayakta geçtiğini kaydeden Doç. Dr. Şeref Aktaş, bunun için ayakkabı seçiminin büyük önem taşıdığını ifade etti. Yanlış ayakkabı seçiminden doğan ayak başparmağındaki kemik çıkıntılarının kadınlarda erkeklere oranla 5 kat daha fazla görüldüğünü kaydeden Doç. Dr. Şeref Aktaş, parmaklardaki deformitenin birkaç faktörü bulunduğunu belirterek,

“En önemli sebep; yüksek topuklu ve ucu sivri ayakkabıların tercih edilmesidir. Hamilelik döneminde hormonal dengelerin değişmesi sebebiyle, ayak kemikleri arasındaki bağların gevşemesi de en sık suçlanan faktörlerden biridir. Ayrıca düztabanlık veya kas yapısındaki bozukluklar gibi ayağın kendisinden kaynaklanan problemler veya felç gibi nörolojik hastalıklar da bu deformiteye yol açabilir” dedi. Doç. Dr. Aktaş, deformitenin gelişmesinde, her iki cinsiyette ailesel öykünün de büyük rol oynadığına dikkat çekerek, “Öyle ki, ailesinde kemik deformitesi olan her 100 kişiden 60-70’inde bu problemin geliştiğini görüyoruz” şeklinde konuştu.

Operasyonla köklü çözüm!
Başparmaklardaki bu kemik çıkıntılarının operasyonla tamamen ortadan kaldırılabildiğini anlatan Doç. Dr. Şeref Aktaş, “Ancak operasyondan başarılı sonuç alınabilmesi için zaman kaybetmeden doktora başvurmakta fayda var. İlaç tedavisi tek başına yeterli değildir. Bu rahatsızlığa yakalanmamak için kadınların öncelikle yüksek topuklu ve ucu sivrilen ayakkabı giyme

alışkanlıklarından vazgeçmeleri gerekir. Başparmakta çıkıntı başladığı zaman ağrıyı dindirmek için rahat ayakkabılar giyilmeli, geceleri de parmaklara ağrıları azaltan silikon makaralar takviye edilmelidir. Hasta ağrıyı her gün çekmeye başlamışsa, bu durumda cerrahi müdahale tavsiye ediliyor” dedi. Ayak başparmağındaki kemik çıkıntıları, günümüzde yaklaşık bir saat süren bir operasyonla tamamen ortadan kaldırılabiliyor. Deformiteye uygun ameliyat yapıldığı takdirde problemin tekrarlama riski yüzde 1 gibi çok düşük bir düzeyde seyrediyor. Operasyon lokal ya da genel anestezi altında yapılıyor. Ayrıca hastanın tercihi doğrultusunda bel bölgesinden aşağısının uyuşmasını hedefleyen spinal anesteziye de başvurulabiliyor. Operasyonda hangi metoda başvurulacağı ise kemik çıkıntısının şiddetine ve şekline göre belirleniyor....

topuklu ayaklar

Kadınların vazgeçilmezi ayakkabılarda İlkbahar/yaz sezonu cıvıl cıvıl, rengarenk modeller ve alternatiflerle açıldı. 1960’ların etkilerinin görüldüğü ayakkabılarda şeffaf plastikten yapılmış olanlar ve metalikler önemli yer tutuyor. İlginç kesimli topuklar da sezonun önde gelen trendi. Babetler ise popülerliğini koruyor.

DÜZLER
Kimileri bu bahar ve yaz daha kısa görünecek. Çünkü, düz ayakkabıların rahatlığına teslim olacaklar. Rahatlık düz ayakkabıların en belirgin özelliği. Düz ayakkabıların içinde uzun boylu olma duygunuzu kaybedebilirsiniz ama bu sizin şıklıktan uzaklaşacağınız anlamına gelmiyor.

Eski Yunan sandaletleri
Düz ayakkabılar sadece babetlerle sınırlı değil. Elbiselerdeki eski Yunan kesimleri ayakkabılarda da kendini iyice hissettiriyor. Eski Yunan sandaletlerini anımsatan T-bantlı, ya da ince bantlarla ayağı kavrayan düz sandaletler de oldukça popüler...

Babetler
Düz ayakkabıların en popülerleri kuşkusuz babetler. Uzun bacaklılara gerçekten de balerin zarafeti veriyorlar. Babetlerde renk seçeneği de oldukça fazla bu yıl... Özellikle kırmızılara hemen her marka ve koleksiyonda rastlamak mümkün. Ayrıca burunları açık babetler de yaz sezonunun önemli bir yeniliği.

Nasıl Giyilir?
Dar jean pantolonlar, taytlar, etek ve elbiselerle feminen bir görüntü yakalayabilirsiniz.


DOLGU TOPUKLAR
Hem yüksekten bakıp, hem de rahatlığından ödün vermek istemeyenlerin başvurduğu modeller dolgu topuklardır. Yazları genellikle mantardan yapılmış dolgu topukları görmeye alışık olsak da bu sezon dolgularda hemen her malzeme kullanılmış.. Tahtadan, plastiğe, metaliklerden, Külkedisi ayakkabısı gibi cam görünümlü şeffaf topuk malzemelerine kadar ne ararsanız var...
Dahası genelde sportif görünümlerinden dolayı iş yerlerinde pek tercih edilmeyen dolgu topuk sandaletler şıklıklarıyla da göz doldurduğu için ofislerde de tercih edilecek.

Nasıl Giyilir?
Jean ve beyaz pantolonlarla feminen bir görüntü yakalarsınız. Diz üstünde kalan eteklerle ve diz hizasındaki A kesimli elbiselerle romantik bir görünüm sağlayabilirsiniz.


BURNU AÇIKLAR
Son yılların en seksi ayakkabıları, burun ucundan kaçamak yapar gibi ayak parmaklarını gösterenler... Bu trend yaz koleksiyonlarında da tüm hızıyla kendini gösteriyor. Platform taban üzerine yapılmış, kalın topuklu burnu açık ayakkabılar, dengeyi ve basıncı daha iyi dağıttığı için ayağı direkt dışarı doğru iten düz tabanlı, ince topuklu modellere göre daha rahat oluyor. Bu yaz ayrıca burnu açık ayakkabı trendi, dolgu topuklar ve babetler de dahil her tarz topuk modelini sarmış durumda...

Nasıl Giyilir?
Bu yıl oldukça revaçta olan 1960’lı yılların kısa elbiseleri ile deneyin. İş yerinde giyeceğiniz tayyörlerle, diz hizasındaki eteklerle ve dar jean pantolonlarla da giyebilirsiniz.

Zayıflatıcı Özellikli 5 Besin

Bazı besinlerle kilo vermek gerçekten zordur. Bu besinler yeniden yeme isteği oluşturur (“bir daha yiyeyim!”), kan şekerinizle savaşır ve sonuçta galip geldiğinde beliniz kalınlaşır. Fakat bazı besinler bunun tam tersi tepki verirler. Mutlaka brokoliyi ve yaban mersinini duymuşsunuzdur, bunlar sizin bedeninizi dengede tutar. Bu yiyeceklerinizi günlük diyetinizin bir parçası haline getirin ve kilolarınız kayboluşunu izleyin.
Greyfurt: Hiç greyfurt diyetini denediniz mi? Uzun araştırmalar sonucunda greyfurt kilo savaşçısı olarak ün kazandı. Son zamanlarda Kaliforniya Scripps Kliniği'ndeki bilim adamları greyfurdun etkileri üzerinde yaptıkları çalışmalarında yemekten önce yenilen yarım greyfurtun, kilo vermeye yardımcı olduğunu buldu. Buna göre greyfurt kapsülleri, greyfurt suları içmek ve greyfurt yemek kilo vermede çok etkili. Bu 3 şık arasında en iyi etkiyi gerçek greyfurt sağlıyor. Bunlara ek olarak greyfurt içerisinde kanserle savaşan liminoids ve lycopene içerir. Kırmızı greyfurt da insan vücudundaki kolesterol oranını düşürmeye yardımcı olur. Bir greyfurdun yarısı sadece 39 kaloridir.
Sardalya: Sardalya bu zamana kadar ki en sağlıklı besindir ve kilo vermek için çok iyi bir ortaktır. Her şeyden önce Sardalya protein yüklü bir besindir ve kan şekerini dengeleme özelliğine sahiptir. Tam ve yenilenmiş bir metabolizmaya sahip olmanızı sağlar. İkinci büyük deposu omega 3’ tür. Sadece kardiyovaküler bölgeyi güçlendirmekle kalmaz moral ve motivasyonunuzu yükseltmenizi sağlar. (İyi hissetiğiniz için abur cuburdan uzak durmaya başlarsınız.) Sardalya besin zincirinde türüne az rastlanacak derece zarar verici özelliği en az olan bir besindir.
Balkabağı: En iyi kilo verdirebilecek besinler arasındadır. Uzun süre konserve halinde saklanılmış balkabağında yüksek olanda lif vardır ve buna karşılık 40 kalori kadar düşük bir kalori oranına sahiptir. Uzun araştırmalar sonucunda elde edilen bilgilere göre, lifler insan sağlığı için çok önemlidir ve kilo düzenlenmesinde de büyük yararları bulunur. Balkabağı dünyada yetiştirilmesi en kolay sebzelerdendir. Tatlandırıcılarla tatlandırıp, bir tutam tarçın, badem ve hindistan cevizi ekleyerek kan sekerinizi düşürebilirsiniz.
Sığır eti: Et çok iyi bir diyet besinidir çünkü içinde antibiyotik, steroid ve hormon içermez. Eğer etten kendimizi sakınırsak kötü sonuçlarla karşılaşabiliriz. Yüksek protein diyetleri çeşitli sebeplerden dolayı kilo kaybına neden olur. İçerdiği protein metabolizmayı uyarır, daha uzun süre tok hissettirir ve iştahınızı azaltır. Ayrıca, sığır eti yüksek miktarda omega 3 içerir bu da size sağlıklı bir hayat kazandırır.
Yeşil çay: Besin değeri taşımayan bitki kilo vermenizi hızlandırır ve incelmemizde bize çok yardımcı olur. Yüksek oranda antioksidan içerir, kalp sağlığımızı destekler, sindirime yardımcı olarak kan şekerini ve vücut sıcaklığını ayarlar. Metabolizmayı hızlandırı, yağ oksidasyonunu artırır. Bu şekilde kilo vermemizde bize yardımcı olur. Bazı araştırmalara göre günde 5 fincan yeşil çay kilo vermek için sihirli bir dokunuş, rahatlamak için iyi bir yoldur.

Doğum

Bunun doğruluğunu anlamak için sadece şunu düşünmek bile yeterli: Küçük şirin bebeğiniz ilk başta sadece iki mikroskobik hücreden ibarettir. Birkaç hafta içinde embriyo pirinç tanesi büyüklüğüne ulaşır.

Ve sadece bir pirinç tanesi kadar olmasına rağmen, bir beyni, bir kalbi ve bir kuyruğu, evet kuyruğu vardır. Birkaç ay içerisinde kalbi güçlenir, beyni daha da gelişir ve neyse ki kuyruk kaybolur.

Dokuz ay sonra ise bu küçük pirinç tanesi ailenizin yeni üyesine dönüşmüştür.

Döllenmiş yumurtanın bebeğe dönüşüm süreci konusunda ne kadar çok şey öğrenirsek, süreç de o kadar heyecanlı bir hal alır.

İşte, kendi özel mucizenizi yaşarken sizi eğlendirecek ve size ilham verecek gerçeklerden yalnızca bir kısmı:

Yaşadığınız kentte trafik sıkışıklığından şikayetçiyseniz, bir de şunu düşünün: Yaklaşık 300 milyon sperm dölleme yarışına katılmak üzere vajinaya girer.

Mukayese yapabilmeniz açısından, ABD?nin nüfusu 300 milyondur. Ülkemizin nüfusu ise 70 milyon!

Sadece 3 milyon sperm rahme ulaşmayı başaracak ve bunların da yalnızca 500 tanesi yumurtaya erişebilecektir.

Nihayetinde ise yalnızca tek bir becerikli sperm yumurtayı döllemeyi başaracaktır.

Tüm ABD halkının ya da ülkemizin nüfusunun yaklaşık 3 katının bir yarışmaya katıldığını ve sadece bir kişinin bitiş çizgisini geçebildiğini düşünün!

***

Ve üstelik bu spermlerin geldiği yerde çok daha fazlası da mevcut: Bir erkek yaşamı boyunca 12 trilyon sperm üretir!

***

Bebeğin cinsiyeti konusunda iddiaya girecekseniz, erkek bebek üzerine bahse girin, zira dünyaya gelen erkek bebek sayısı kız bebek sayısından biraz daha fazla olmaktadır.

***

Döllenmeden üç hafta sonra embriyonun kalbi atmaya başlar.

***

20. haftada dişi fetusun yumurtalıkları 6 milyon yumurta içerir. Pubertede bu sayı yaklaşık 300.000?e düşecektir.

***

Bebekler anne karnındaki zamanlarının çoğunu uyuyarak geçirirler. 32. haftada fetusta REM adı verilen ve rüya gördüğüne işaret eden hızlı göz hareketleri gözlenir. Fetusun rüyasında ne gördüğünü kimse bilmiyor ancak rüyalarda tekrarlayan temanın ılık suyun içinde dalgalanmak ve huzur verici bir karanlık olduğu varsayılabilir. Bilim adamları anne karnında rüya görmenin beyin gelişiminde önemli bir rol oynadığını düşünüyorlar.

***

4. haftada bebekler belli bir müzik parçasını tanıyabilirler. Hatta müziğin ritmi ile birlikte hareket bile edebilirler!

***

Bebek 300 ayrı kemik ile doğar ancak bu kemiklerin bir kısmı daha sonra birleşir. Yetişkinlerin vücudunda ise 206 ayrı kemik bulunur.

***

Ultrasound taramalarında doğumdan birkaç hafta önce bebeğin gülümsemeleri sıklıkla yakalanır. Ancak dünyaya gelmenin bebeklerin bu mutlu ruh halini kesintiye uğrattığı anlaşılmaktadır, zira bebeğin gülümsemesini yeniden görebilmek için bir ay veya biraz daha fazla bir süre beklemeniz gerekecek. Elbette şanslıysanız ilk birkaç haftada bebeğin yüzünden gelip geçen bir gülümsemeyi yakalayabilirsiniz.

***

Hamileliğin ilk zamanlarında ağırlığı 7 gram civarında olan plasentanın ağırlığı bebeğin doğduğu tarihte 250-450 grama ulaşır.

***

Kan hacminiz hamilelik sırasında %50 oranında artar (bu oran kişiden kişiye değişmekle birlikte). Ortalama bir kadının hamilelikte aldığı kiloların yaklaşık 2 kilosunu bu ilave kan hacmi oluşturur.

***

İnsan gözü bir milyondan fazla optik sinir bağlantısının gelişmesi ve oluşmasını gerektiren olağanüstü bir organdır. Döllenmeden altı ay sonra gelişmekte olan bebeğinizin gözleri ışığa karşı hassasiyet göstermeye başlar. Bebeklerin çoğu mavi gözle doğar ancak doğumdan 3 ila altı ay sonra göz rengi değişerek kalıcı rengini alır.

***

Bebeğinizin anne karnındaki jimnastik hareketleri sadece onu eğlendirmekle kalmaz, aynı zamanda gelişimi açısından önemli bir rol oynar. Bu hareketler eklem yapısının şekillenmesine ve bebeğin uzuvlarının hareket alanını tayin etmesine yardımcı olur.

Doğum tarihinde bebeğin beyninde 10 milyon sinir hücresi bulunacaktır.

Gebelik Süresince Nelere Dikkat Edilmeli

  • işte size öneriler...dikkatli okuyun.

  • Sigara ve alkol kullanmayınız.
  • Hekim önerisi dışında ilaç almayınız.
  • Hekiminizin önerdiği demir ilacını düzenli olarak kullanınız.
  • Uzun süre ayakta durmayınız.
  • Günlük işleriniz sırasında kendinizi yormayınız.
  • Bisiklet sürme, tenis oynama, kayak yapma gibi sporlardan uzak durunuz.
  • Mesleğiniz gereği de olsa ağır nesneler kaldırmaktan, zararlı metal, kimyasal madde ve radyasyondan uzak durunuz.
  • Yolculuktan önce doktorunuza danışınız.
  • Bol ve rahat giysileri seçiniz.
  • Alçak topuklu rahat ayakkabılar giyiniz.
  • Pamuklu iç çamaşırları giyinin ve iç çamaşırlarınızı günlük olarak değiştiriniz
  • Yüzük ve bilezik gibi takılar takmayınız.
  • Diş bakımına özen gösterin. Sabah uyanınca, akşam yatmadan önce ve her öğünden sonra yumuşak fırça ile, yavaş haraketlerle dişlerinizi fırçalayınız.
  • Röntgen ışınlarından sakının. Çok fazla zorunlu olmadıkça radyolojik inceleme yaptırmayınız.
  • Her türlü canlı aşıdan sakınınız (Gerekli durumlarda salk polio aşısı, tetanoz aşısı yaptırmanın sakıncalı olmadığı aklınızda bulunsun.
  • Düşük riski yok ise son aya kadar cinsi ilişkide bulunmakta sakınca yoktur.
  • Haftada en az bir kez ayakta; duş alır biçimde, ılık su ile banyo yapın.
  • Meme bakımına özen gösteriniz.
  • Sarkmayı önlemek için çok sıkı olmayan askılı, pamuk dokumalı sütyen giyiniz.
  • Dolgunluğu önlemek için hafif parmak dokunuşları ile masaj yapınız.
  • Bol su içiniz.
  • C vitamini ve kalsiyum yönünden zengin gıdalar (Turuçgiller, süt ve süt ürünleri) seçiniz.
  • Lifli besinleri tercih ediniz.
  • Gebelik boyunca 10-12 kg'dan fazla kilo almamaya özen gösteriniz.
Aşağıda durumlarda hemen hekime başvurunuz;
  • Vajinal kanama: Düşük olasılığını gösterir. Bebeğin olduğu kadar annenin de yaşamını etkileyebilir.
  • Karında belirgin, sürekli ya da aralıklı ağrı olması: Dış gebelik, düşük, erken doğum belirtisi olabilir.
  • Fetus hareketlerinin artması ya da azalması. Fetusun sıkıntı içinde olduğunu gösterir.
  • Yüksek ateş titreme: Enfeksiyon belirtisidir.
  • Bulanık ya da bozuk görme,
  • Şiddetli baş ağrısı,
  • İnatçı kusma,
  • İdrar yaparken yanma, zorluk ya da az idrar çıkarma: İdrar yolları enfeksiyonunu gösterir.
  • Ellerde ayaklarda ya da yüzde şişme: Böbrek işlevlerinde bozukluğu gösterir.
__________________

Kadınlarda Böbrek Taşları Riski

Bol sıvı alımı, tüm yazarlarca olmasa da çoğu yazar tarafından böbrekte taş olan durumlarda yinelemeyi azalttığı düşünülerek önerilmektedir.
Belli meşrubatların böbrek taşı oluşumu üzerinde etkileri ile ilgili çok az çalışma vardır.
Bira ve kahve tüketimi ile böbrek taşı öyküsü arasında negatif bir ilişki vardır. Karbonatlı içeceklerle (soda) ise pozitif ilişki söz konusudur. Süt, çay ya da su için belirgin bir bağlantı yoktur. Erkeklerde yapılmış izlem çalışmasında elma suyu ve greyfurt suyu ile artmış, kahve, çay ve alkollü içeceklerle azalmış risk saptanmıştır. Bu çalışma kadınlara uyarlanmaz; çünkü taş oluşumu erkeklerden farklı olabilir. "su içmek" bu çalışmaya alınmamıştır.
1986-1994 yılları arasında, böbrek taşı öyküsü olmayan 81093 hemşire çalışmaya katılmış ve 18 meşrubat sorgulanmıştır. En çok tüketilen sıvılar su (ortalama 2-3 bardak /gün), kafeinli kahve (ortalama 1 fincan/gün), süt (2-4 bardak / hafta).
Kafeinli kahve, kafeinsiz kahve, çay, şarap belirgin olarak riskle ters ilişkili, greyfurt suyu riskle doğrudan bağlantılı bulunmuştur .Her 240 ml kafeinli kahve riski % 10 azalmaktadır; kafeinsiz kahve % 9, çay % 8, şarap %59 riski azaltmaktadır. Greyfurt suyu, riski % 44 arttırmaktadır. Kafeinli kahve ve şarap belirgin olarak sudan daha fazla koruyucudur.
Araştırmanın bulguları total sıvı alımının, böbrek taşı oluşumu ile ters ilişkili olduğu hipotezini doğurmaktadır.
Kafein, Antidiüretik hormonu ADH�nin (Vücuttan su atılmasını kontrol eden hormon) böbrek üzerindeki etkisiyle yarışarak idrarı daha fazla dilue etmekte ve kristal formasyon riskini azaltmaktadır. Ancak kafein nedeniyle kalsiyum atılımı da artmaktadır.
Benzer olarak alkol ADH'u inhibe eder, idrar akımı artar, idrar konsantrasyonu azalır. Şarabın, biradan daha olumlu etki göstermesi şaraptaki daha yüksek alkol konsantrasyonu ile bağlantılı olabilir. Greyfurt suyu barsak duvarına etkiyle birkaç serumun ilaç düzeyini etkiler; ve belki de potansiyelolarak önemli diyet faktörlerinin metabolizmasını da etkiliyordur. Erkektekinin aksine kadınlarda elma suyu ile ilgili belirgin bağlantı bulunamamıştır.
Diyetteki kalsiyum, potasyum ve süt alımı riskle ters orantılıdır.

Gebelikte Beslenme

Hazırlayan : Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi
Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı

Gebelikte Sindirim Sorunları
Gebelikte Doğru ve Yeterli Beslenme
Gebelikte Dikkat Edilmesi Gereken En Önemli Nokta
Gebelik Döneminde Tüketilmesi Gereken Besinler ve Ölçüleri
Örnek Yemek Listesi
Gebelikte Beslenmede Dikkat Edilecek Noktalar


Gebelik anne adayı olmak, eşine ve kendine benzer bir canlıyı vücudunda taşımak çok özel ve sorumluluk isteyen bir süreçtir. Bebeği içinde hissetmek, yavaş yavaş artan ağırlık, değişen fiziksel görünüm, anneye başka bir güzellik katar.
Bebeğin büyümesi, sağlıklı olması, ruhsal, fiziksel, zihinsel yönden iyi gelişmesi annenin sağlığı ve beslenmesi ile doğru orantılıdır.
Annenin gebelik öncesi fiziksel gelişimini tamamlamış olması, besin depolarının yeterli olması ve doğum yaşı hem bebeğin hem de annenin sağlığını koruyacak en önemli etkenlerdir. Çünkü bebek annenin besin yedeklerinden ve gebelik boyunca tükettiklerinden kendisi için lazım olanları seçip alarak, büyür beslenir.
Gebelik süresince bebek iyi beslensin diye fazla yemek, dengesiz beslenmek doğru değildir. Ama doğum sonrası eski görünüme kolayca ulaşmak için az yemek ise hiç doğru değildir.
İnsan yaşamında beslenmenin çok önemli ve çok özel olduğu devrelerden biri olan gebelik, anneye topluma sağlıklı bireyler kazandırma sorumluluğunu vermiştir. Anne iyi ve doğru beslenmezse ölü doğum, erken doğum, düşük ağırlıklı doğum, bedensel ve zihinsel özürlü doğumlar gibi tehlikelerle karşılaşabilir. Kendisinde ise kansızlık, tansiyon problemleri, vücutta su tutulması, yorgunluk, diş kayıpları ve kemik problemleri olabilir.

Gebelikte sindirim Sorunları
Gebeliğin ilk üç ayında uyum problemleri nedeniyle bulantı ve kusmalar görülür.Yiyecekleri tüketmede zorluklar olur. Sözü edilen uyum problemleri her annede olacak değildir. Bu ilk dönemde kusma ve bulantıyı tetikleyen şartları mümkün olduğunca ortadan kaldırmaya, biraz sakinleştikten sonra başka yiyecekler tüketmeyi denemeye çalışmalıdır.
Çok yağlı yiyecekler, fazla sulu yemekler, ağır kokulu baharatlar, lahana, karnıbahar ve et, kavrulmuş soğan kokuları bulantı ve kusmayı tetikler. Pişerken kokusu ile zaten hassas olan anneyi uyaran yiyecekler ya başka yerde pişmeli, ya da bunların yerine uygun değişimler kullanılmalıdır. Örneğin et yerine balık, tavuk, hindi eti tüketilebilir.
Kış sebzelerinden havuç, patates, ıspanak tüketilebilir. Limon ,yoğurt yemeklerde tüketimi kolaylaştırır.Limon hem C vitamini olarak hem de rahatlatıcı olarak kullanılabilir.
Genelde sabahları yataktan kalkınca başlayan bulantılarda bir dilim peynir, bir iki grissini rahatlık sağlar.
Sıvı yiyecekleri az tüketmeye ve yemek sonrası bir süre dinlenmeye özen gösterilirse problemler azalabilir. Az ve sık beslenmek de yaralıdır.
Kabızlık ileri aylarda görülebilen problemlerdendir. Kabuğu ile yenen meyveleri tüketerek,her öğünde sebze ve salataya yer vererek busorunun önüne geçebiliriz. Günlük yürüyüşleri ve su tüketiminide ihmal etmemeliyiz.

Gebelikte Doğru ve Yeterli Beslenme
Annenin günlük yaşantısını sürdürecek yeterli enerji ve besin öğelerini alırken fazladan alacağı protein, enerji, vitamin ve mineraller hem kendisi hem de doğacak bebeğin sağlıklı olmasının garantisidir.
Normal bir gebelik sürecinde annenin kendi gereksinimine ek olarak tükettiklerinin bebeğe aktarılması annenin yaklaşık 10-12 kg alması demektir. Bu artışı sağlayabilmek için ek olarak günlük 20 gr. Protein, 15-20mg. Demir, 500mg. Kalsiyum ve ortalama 300 kalorilik enerji artışı gereklidir.
Doğru beslenme ve gebelik durumunun özellikleri nedeniyle gereksinmelerin çeşitli yiyecek guruplarından sağlanması gerekir.
Yiyecekler vücudumuzda çeşitli görevler yaparlar. Aynı görevleri yapan yiyeklerden besin gurupları oluşturulmuştur. Gurup seçeneklerinden birini tüketmiyorsanız bir diğerini yiyerek de doğru beslenebilirsiniz.
ET, YUMURTA, KURUBAKLAGİL GRUBU: Beyin, kas, kemik ve dişlerin gelişimi ve kan yapımında görevlidir. Protein ve demir gereksinimini karşılarlar.
SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ: Kemik, diş gelişimi ve büyüme ile görevlidirler. Protein ve kalsiyum kaynağıdırlar.
SEBZE VE MEYVELER : Büyüme ve gelişme için vitamin ve mineralleri sağlarlar.
TAHILLAR: Enerji ve B gurubu vitaminleri içerdiklerinden büyüme ve gelişmeye yardımcı olurlar.
YAĞLAR VE ŞEKERLER : Sadece enerji içerirler. Enerji gereksinimine yardımcı olurlar.
Yeterli ve dengeli beslenmede dikkatli bir şekilde tüketmek zorunda olduğumuz bu besin guruplarını gebelikte de aynı özenle tüketmeliyiz ki sağlıklı yaşayabilmek için doğru beslenme alışkanlıklarını kazanabilelim.

Gebelikte Dikkat Edilmesi Gereken En Önemli Nokta
Yaş, boy ve hareket durumumuza göre uygun ağırlıkta gebeliğe başlamaktır. Çok kilolu bir gebeyi zayıflatmak bu süreçte doğru değildir, kilosunu korumaya çalışmak, ilk üç ayda enerji eklemesi yapmamak, dördüncü aydan sonra enerji kısıtlamasına gitmemek gerekir. Daha yüksek enerjili yiyeceklerden daha fazla almasına engel olarak, gebelik için gerekli besin ögelerini alarak gereksinmelerini karşılamak esastır.
Ergenlik çağında olan, ya da yaşantısı gereği çok hareketli gebelerde ise mutlaka olması gereken kilonun sağlanması ek olarak gebelik için artan gereksinimin karşılanması sağlanmalıdır.
Gebelikte ağırlığın takibi çok önemlidir. İlk üç ayda 0,5-1 kg, sonraki aylarda ise ortalama 1.5-2.0 kg, ağırlık kazanması uygundur. Çok zayıf gebelerde, yetersiz ve dengesiz beslenenlerde düşük ağırlıklı doğum, erken doğum, ölü doğum, zihinsel ve bedensel özürlü doğumlar görülebilir. Annede anemi, kemik ve diş kayıpları, preeklempsi, vücutta su tutulması (ödem), iş gücü kaybı, halsizlik görülme oranı yüksektir. Çok kilolu gebelerde hipertansiyon, şeker hastalığı, doğum güçlükleri gibi problemler görülebilir. Bu nedenle anne adaylarının gebelik öncesi kontrolleri yapılması, gebe kaldıktan sonra her ay beslenme ve kilo izlenmesinin yapılması gerekmektedir.

Gebelik Döneminde Tüketilmesi Gereken Besinler ve Ölçüleri

SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ2 Su Bardağı süt veya yoğurt 1 porsiyon peynir (2 dilim) veya 2 yemek kaşığı çökelek

ET ,YUMURTA ,KURUBAKLAGİLLER1 Yumurta
1 porsiyon et, balık, tavuk, hindi (60-90gm.)
1 porsiyon kurubaklagil yemeği (120gm)

TAZE SEBZE VE MEYVELER2 Porsiyon pişmiş taze sebze
3 porsiyon çiğ taze sebze
2-3 adet orta boy meyve veya taze meyve suyu

TAHILLAR6-8 İnce dilim ekmek
1 porsiyon pilav veya makarna
1 porsiyon çorba

YAĞLAR3-4 Silme yemek kaşığı sıvı yağ

ŞEKERLER1-2 Tatlı kaşığı bal, reçel veya pekmez


Örnek Yemek Listesi
SABAH: 1 bardak süt,
1 yumurta,
1 dilim peynir,
1 orta dilim ekmek,
1 domates, 1 salatalık, maydanoz, yeşil biber, dereotu v.bKUŞLUK: 1 meyve + 1 bardak ayran + 1 ince dilim ekmekÖĞLE: 1 Porsiyon etli kurubaklagil yemeği
1 porsiyon pilav veya makarna
1 bardak ayran
1 porsiyon salata
1 orta dilim ekmek ,1 adet meyveİKİNDİ: 1 dilim ekmek+ 1 dilim peynir + domates , salatalık + 1meyveAKŞAM: 1 porsiyon et, balık, tavuk (sebzeli)
1 porsiyon zeytinyağlı sebze yemeği
1 bardak ayran,
1 porsiyon salata , 1orta dilim ekmekGECE: 1 su bardağı süt veya 1 porsiyon sütlü tatlı + 1 porsiyon meyveKahvaltıda veya ara öğünlerde 5 zeytin, 1tatlı kaşığı bal, pekmez, reçel tüketilebilir. 1 porsiyon meyve 1orta boy elma, portakal veya küçük bir salkım üzüm, ince bir dilim karpuz veya kavun, yarım muz veya greyfrut olabilir.
Gebelikte Beslenmede Dikkat Edilecek Noktalar Çay, kahve gibi içeceklerin yemekle birlikte tüketiminizi azaltıp, yerine ayran, süt, meyve sularını tercih ediniz. Her öğünde mutlaka C vitamini kaynakları tüketiniz.
Sebze ,meyve, kurubaklagilleri iyice yıkamadan tüketmeyiniz.Sebzelerin ,makarnanın haşlama sularını dökmeyiniz, ya suyunu çektirerek pişiriniz ya da sularını çorbalarda kullanınız
Sigara,alkol kullanmayınız, Sigara dumanına maruz kalmayınız.
Yemeklerde iyotlu tuz kullanınız. Tansiyon yüksekliklerinde yemekleri tuzsuz pişiriniz.
Hazır gıdalardan kaçınıp doğal besinler tüketiniz. Hazır içecekler, hazır çorbalar, ve mevsimi olmayan sebze ve meyveleri tüketmeyiniz.
Et, balık, tavuk, kurubaklagil tüketimini birer gün ara ile yaparak tek düzelikten kurtulup bıkkınlık yaratmadan doğru besleniniz.
Süt içemiyorsanız yoğurt veya ayran tüketiniz. Peynir yerine çökelek tüketebilisiniz.
Yağda kızarmış hamur tatlıları yerine, meyve veya sütlü tatlıları tercih ediniz.

Meme Kanserinin Önlenmesinde Beslenme

Soya
Batı toplumlarında meme kanseri en fazla görülen 2. kanser türüyken, Uzak Doğu ve Asya´da görülme oranı daha düşüktür. Asya ve Uzak Doğudan Amerika´ya göç edenler üzerinde yapılan çalışmalarda meme kanseri oluşumunda çevresel koşulların genetik etmenlerden daha etkili olduğu saptanmış ve buna en önemli katkıyı da beslenme şeklinin sağladığı belirtilmiştir.
Bir çok bitkide östrojenik aktiviteye sahip çeşitli kimyasal bileşikler mevcuttur. Bu bileşikler tıpkı insan vücudunda bulunan östrojene benzer yapı gösterirler.
Uzak Doğuda çeşitli formlarda soya fasulyesinin tüketimi yaygındır (soya fasulyesi, tofu, soya sütü gibi). Soya, bitkisel östrojenler (fitoöstrojen) açısından zengin bir kaynaktır.
İnsan fizyolojisinde östrojenlerin rolü genellikle önemlidir. Bitkisel besinlerde bulunan fitoöstrojenler, insan sağlığının korunmasında, pek çok hastalığın önlenmesinde önemli rol oynarlar.
Yapılan çalışmalarda, fitoöstrojenlerin oral olarak alındıklarında; kanser, koroner kalp hastalıkları gibi pek çok hastalığın oluşma riskini ve menopozda ve adet döneminde meydana gelebilecek problemleri azalttığı belirtilmiştir.
Bu nedenle, soya meme kanserinden korunmada etkili bir besindir.

Bronş Astması ve Gebelik

Gebelik anne için yeni bir durumdur. Bu ortamda bir canlı çocuk annenin yaşamına ortak olur. çocuğun anne karnında gelişebilmesi ve yaşamını devam ettirebilmesi, onun gereksinimlerinin karşılanmasına bağlıdır. Gereksinmelerin önemli bir bölümünü enerji tüketimi için besinler ve oksijen oluşturur. Oksijen solunum sistemi tarafından sağlanır. Solunum sisteminde oksijenin sağlanması gaz alışverişi yapan ünitelere solukla alınan hava hacmi ile orantılıdır. Gaz alışverişi etrafı kılcal damarlarla çevrili alveol adı verilen hava boşluklarında gerçekleşir. Solunan ve bu alana ulaşan havadaki oksijen, alveolün diğer tarafında ince damarlar içinde dolaşan toplardamarlardan gelen venöz dediğimiz kana geçer. Bu geçiş iki taraf arasındaki basınç eşit oluncaya kadar devam eder. Geçişi etkileyen faktörler iki taraf arasındaki oksijenin basınç farkı, kan akımı ve alveole örneğin 1 dakikada ulaşan toplam hava miktarıdır. Gaz alışverişinin yapıldığı alana bir dakikada ulaşan toplam hava miktarı ise solukla bir defada alınan hava ve dakikada yapılan soluk sayısı ile belirlenir.
Ağız ve burundan, gaz alışverişinin yapıldığı alveollere, hava. iletici hava yolları ile gelir. İletici hava yolları 20'den fazla da1lanarak alveollere ulaşmaktadır. Son taraflardaki da1lanmalarda hava yollarının sayısı çok fazla artarken Çapları incelmektedir. Küçük hava yollarındaki yaygın bir iltihaplanma ve çaplarındaki daralına, soluk havasının gaz alışverişi yapılan alveollere ulaşmasını zorlaştırır ve engeller. Tamamen kapanan hava yollarının alveollrine ise hiç ulaşamaz.
Göğüs karesinin içi ile karını ayıran içinde kas dokusu bulunan zara diafragma denilir. Karın solunumu yapıldığında bu zar çalışır. Zar kubbe şeklindedir. Bu kubbenin 1 cm aşağı gitmesi ile "genişleyen gazın basıncı düşer" kanununa göre göğüs içinde atmosfere göre oluşan negatif basınçla yaklaşık 250 ml hava akciğere girer. Gebelikte yer işgal eden çocuk ve yarattığı basınç yapısal değişikliklere neden olur. Başlangıçta karın içi hacim artışının yükselteceği basıncın bir bölümü karın kasları tarafından kompanze edilir. Daha sonra göğüs kafesinin alt tarafı genişler, diafragma yaklaşık ortalama 4 cm yükselir. Bu şekilde torasik ve karın içindeki basınçlar sabit tutulmaya çalışılır. Gebeliğin arttırdığı oksijen gereksinimi solunum organı tarafından karşılanmaya çalışılır.
Yukarıda sözü edilen yapısal değişiklikler, soluk volümü ve dolayısı ile dakika ventilasyonunu artırır. Bunun anlamı ise gaz alışverişi sağlayan alveollerdeki ventilasyonun artması demektir. Bu şekilde oksijen tüketimi ve bazal metabolizma artışı sağlanabilir. Özellikle yatar durumda olmak üzere alveollerin yer aldığı bazı üniteler, artan karın içi basıncın diafragmayı itmesiyle kapanır. Bu kapanan ünitelere gelen venöz kan alveollerde gaz alışverişin yapmadan büyük dolaşma geçerek, atar damarlarla tekrar vücuda dağılır. Buna şant adı verilir. Şantın anlamı ise atar damarlarda dolaşan kandaki oksijen basıncının düşmesidir. Atar damarlardaki oksijenin basıncı kritik bir seviyeye düştüğü zaman kanla vücudun dokularına taşınan oksijenin miktarı azalır.
Gebe anneler sıklıkla nefes darlığından yakınırlar. Bunun gerçek nedeni bilinmemekle birlikte, yukarıda anlatılan adaptasyon sağlayan yapısal ve fizyolojik değişiklerle ilgili olması gerekmektedir.
Bronş astması diğer bölümlerde açıklandığı gibi, anne ve babadan gelen yapısal yatkınlığı bulunan kimselerde, solunum la giren ve tahripkar etkiye sahip maddeler veya aşın duyarlılık yaratan tetikleyici faktörlerle veya bilinmeyen mekanizmalarla gelişen inflamasyon sonucu hava yollarının daralması ve/veya küçüklerden bir kısmının içindeki kalın yapışkan balgamla tıkanması şeklinde tanımlanmaktadır. İnflamasyon döneminde özellikle tetikleyici maddelerle temas aşırı duyarlılık şeklinde kendisini gösterebilir. Hava yollarının inflamasyonu çaplarının daralması ve bazılarının tıkanması ile gaz alışverişi yapılan alanlara giden hava miktarı ile orantılı olmak üzere dokularda enerji üretimi için kullanılacak, kanın taşıdığı oksijen miktarı azalır. Hastalığın yaratabildiği en önemli sorun budur.
Gebelikle bronş astmasının doğal gidişi yaklaşık yüzde elli oranında değişmez. Geriye kalanların yansında tablo daha ağırlaşırken, diğerlerinde düzelir. Bronş astmalılar hava yollarında hasara neden olan veya aşırı duyarlılığı tetikleyen faktörlerle temastan kaçınmalıdır. Başka bölümlerde bu konuda yeteri kadar bilgi verildiği için burada bunlar tekrarlanmayacaktır. Yalnız sigara dumanı ülkemizde önemli sorundur. Özellikle kapalı ortamlarda içilen sigara, dumanının pasif olarak içmeyenlerce solunmasına neden olmaktadır. Sigara içmeyen insanlarda içenler kadar olmasa da, zararlı etkiler saptanmıştır. Bu nedenle sigara dumanından kaçınılmalıdır.
Gebelikle bronş astmasına ve gebeliğin kendisine zararlı etkilerinden dolayı aktif ve pasif sigara içilmemelidir. İyi tedavi edilen ve komplikasyonsuz astına gebeliği etkilemez. Tedavi güvenirliği kanıtlanmış ilaçlarla. gerekli doz ve sürelerde yapılmalıdır. Bu şekilde potansiyel bronş astması komplikasyonların çocuğun gelişmesini etkileme sorunu olmaz. Çocukta bronş astması gelişeceğini saptayabilen bir test yoktur. Anne gebelik süresince kendisini ve doğumdan sonraki 2 yıl çocuğunu, astmayı tetikleyen faktörlerden uzak tutmalıdır. Bu şekilde bronş astmalı annelerin çocuklarında bronş astması riski azaltılabilir. Doğum sonrası ortalama 6 ay kadar emzirmenin çocuğun astmaya karşı direncini arttırdığı bugün için kabul edilmektedir.
Gebe bronş astmalıların en fazla endişe ettikleri sorun, aldıkları ilaçların çocuklarındaki potansiyel yan etkileridir. Kullanılan ilaçların potansiyel yan etkileri ile sağladıkları yararı karşılaştırmak gereklidir. Sadece yan etkileri göz önüne alınarak, tedavi sağlayıcı ilaçlardan kaçınmak doğru değildir. İlaçların çocuklar üzerindeki yan etkileri yapılan hayvan deneyleri ve edinilen deneyimlerin dökümü ile tahmin edilebilir. Bu bakımdan hayvan deneyleri ve gebelerdeki kullanımlar ve bunların sayısı, ilaçların güvenirliğini belirleyecektir. Bronş astması tedavisinde kullanılan ilaçların çoğu bu güvenirliğe sahiptir.
Sık kullanılan ilaçlardan kortikosteroidler, toplum içinde yan etkileri daima gündeme gelen ve kullanımından kaçınılan ilaçlardır. çoğu kez bu durum fobi şeklindedir. Bazı tıp doktorları bu ilaçların gerekli olduğunda sağlayacakları yararları göz ardı ederek, yarar/zarar hesabı yapmadan sadece yan etkilerinden dolayı kullanıIma1arını engellemekte ve var olan steroid fobisinin yaygınlaşmasına neden olmaktadırlar. Steroidlerin yan etkilerine sahip olmayan fakat onlar kadar etkili alternatif ilaçlar bulunmadıkça, sağladıkları yararlar üstün olduğu için kullanılmaları gereklidir. Kortikosteroidlerin başka önemli bir özelliği yan etkilerinin bir çoğunun alman doz ve bu dozdaki kullanım süresi ile paralellik göstermesidir. Yüksek dozlarda, örneğin; üç hafta kullanım ile aylarca hatta yıllarca kullanım arasındaki yan etkiler arasında büyük fark vardır. Yıllarca steroid kullanan ve sağladığı yararla sağlıklı yaşayan bir çok insan vardır. Önemli olan gerektiğinde bu ilaçların bilinçli kullanımıdır. Ayrıca bronş astmasında hayat kurtarıcı oldukları için her zaman acil durumlarda yüksek dozda ve gerektiği süre kullanılmaları uygundur.
Kortikosteroidler tavşan yavrularında yarık damak gelişmesine neden olabilmektedirler. Gebelikte kullanımla, insanlarda böyle bir bozukluk gözlenmemiştir. Gebelik öncesi ve süresince sürekli kullananlarda, doğum olayı gibi gereksinimin arttığı durumlarda, insanın kendi adrenal bezinden salgılaması gereken kortikosteroid miktarı yetersiz kalabilir. Böyle durumlarda ek kortikosteroid verilmesi gereklidir. Yukarıdaki yazılanlar ağızdan tablet olarak veya iğne yapılarak alınan kortikosreroidler için geçerlidir. Solunum yoluyla (inhalasyon, itici gazla ölçülü doz püskürtme, toz) düşük dozlardaki kortikostetoidlerin yan etkileri ağızdan alınanlardan çok daha az ve düşük orandadır.
Gelişmiş ülkelerde kortikosteroidler, gebelerde doğrudan solunum yoluyla güvenilir olarak ve yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Sadece oral kandidiyazise (pamukçuk) gebelerde biraz daha sık rastlandığı bildirilmektedir. En fazla deneyime sahip solunum yoluyla kullanılan steroidler; beclomethason dipropionat ve budesonid'dir. Diğerlerinde yeterli deneyim yoktur.
İnflamasyonu azaltan ama etkisi kortikosteroidlerden dalıa az olan ilaçlar kromolin sodyum ve nedokromil sodyumdur. Kromolin sodyum güvenilir bir ilaçtır. Nedocromil sodyum için gerekli deneyim yoktur.
Bronkodilatör ilaçlardan betamimetikler kanda şeker ve potasyum seviyesinin düşmesine ve su tutulumuna neden olabilirler. Kaslarda kramplar görülebilir. Bu grup ilaçlardan epinefrin çocukta malformasyonlara yol açabilir. Dünyaya en yaygın kullanılan salbutamol ve terbutalin malformasyon yönünden güvenilir ilaçlardır. Teofilin türevi ilaçların çocukta irritabilite ve hareketlerinde artış dışında yan etkileri yoktur.
Gebe annelerin hava yollarında inflamasyona yol açan maddelerle gebelikteki temasları ve çocuğun doğumdan sonraki ilk 2 yılda bu maddelerle karşılaşması ileride bronş astması gelişmesinde risk oluşturmaktadır. Gebelik döneminde annenin ve özellikle doğumdan sonra çocuğun ilk 2 yılda böyle temaslardan kaçınması gerekmektedir. Sigara dumanı dışında evlerde bulunan akarlar ve türlü hayvanlar bunlara örnek olarak verilebilir.
Gebelik sonlandıktan yaklaşık 3 ay sonra annenin bronş astmasının seyri, gebelik öncesi ile benzer hale gelmektedir. Doğum sırasında çoğu kez sorun yoktur. Ama akut ağır atak gelişme riski düşük olmasına rağmen, böyle bir durumda tedavi prensipleri değişmez. Ani gelişen atak bu nedenle sorun yaratmaz. Verilen tedavinin yan etkisi Olmaz ve doğum problemsiz olarak sonlandırılır.
Sonuç olarak gebelikte bronş astması tedavisi problemsizdir. Ancak deneyim olmayan bazı ilaçlardan kaçınılmalıdır. En büyük sorun olarak görülen kortikosteroidler her zaman ve hayat kurtarıcı olarak kullanılabilirler. Bu ilaçların dozu ve kullanım süreleri gerektiği kadar olmalıdır. Tedavi edilmeyen bronş astması ataklarının anne ve çocukta neden olabileceği zararlı etkiler, başta kortikosteroidler olmak üzere kullanılan ilaçların potansiyel yan etkilerinden daha ağır olabilir.
 
estetik klip izle tatil cilt bakımı